Mehmet Yılmaz

We <3 Kargala

Yaklaşık bir ay önce ülkemizde meydana gelen deprem afetinde tüm Türkiye derin bir üzüntü yaşamıştı. Merkezi üssü Kahramanmaraş olan iki yıkıcı depremin yarası hâlen daha geçebilmiş değil. Ülkemiz aktif deprem bölgesinde olmasına rağmen yine de birçoğumuz deprem hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Hatta daha da kötüsü yanlış bilgi ve güvenilir kaynaktan olmayan haberlerden dolayı toplum bilinçlendirilmesi engellenmiş oluyor. Bu duruma bir sürü örnek verebiliriz. "Depremin bir silah aracılığıyla tetiklenebileceği… Şu saatler arasında şu büyüklükte deprem olacağı… Depremin önüne geçmek için fay hatlarını yok etme planı…" diye liste uzayıp gidiyor. En son şöyle bir saçmalığa rastladık: Depremin gerçekleştiği bölgelerde inanılmaz boyutlarda, son derece zehirli bir madde (gaz formunda olduğu unutulmamalı!) yayılacak ve bu madde (radon) Türkiye ve komşu ülkelere nüfuz edip ekinlere zarar verecek. Solunan havaya karışacak. Ardından yüzbinlerce insan yaşamını yitirecek.

Aslında haberin özüne baktığımızda pek de başarısız değil gibi. Hani en azından diğerlerine kıyasla daha da bir katı bilim içeriyor. Ama hayalperestliğin dozu biraz fazla kaçmış. Bu haber aslında bir toz zerreciği kadar da olsa doğruluk payı içeriyor. Bunu açıklayabilmemiz için bazı şeyleri bilmemiz gerekiyor. 

Depremler nasıl oluşur?

Depremler nasıl oluşur diye sorduğumuzda birçoğumuz kırıklar diyecektir. Doğru bir cevap ama tam açıklayıcı değil. Levhaları duymuşsunuzdur. Yer kabuğumuz levhalardan meydana gelir. Bir yapboz gibi düşünün. Şimdi kafanızda iyi bir biçimde şekillenmesi için iki adet yapbozu birleştirin. Birleşim olunca bir çizik ya da yapboz parçalarının izini göreceksiniz. İşte levhalarda bir nevi böyledirler. İki levha arasında fay hattı dediğimiz bir yapı bu yapbozlardaki izle paraleldir. Farkındaysanız fay hattının yapbozlardaki çizikle birebir aynı olduğunu hiç söylemedik. Sadece bir benzerlik, paralellik var. Çünkü yapbozlardaki çizik daha çok bir çatlağı temsil eder. Ancak fay hattı bir çatlak değildir. O başlı başına bir yapıdır. Levhalar arasında bir çatlak meydana gelebilir. Ama bizim buna fay diyebilmemiz için fay aynasına, tavan ve taban bloklarına, atıma sahip olmalı. Tüm bunların neticesinde kırık olan yüzeyler boyunca yer değişiminin olması gerekiyor.

Şimdi bazı şeyler yavaş yavaş anlaşılmaya başladı. Deprem denilince fay hattı vazgeçilmezdir ki onu fay hatlarını az önce öğrendiniz. Fay hatları levhalar gibi bir yapıdır ve bir kırıktır bunlar. Ancak depremin mekanizması bu kadar basit değildir. Deprem aslında kırıklardan değil de enerji birikimi sonucu oluşan dalgaların tesiriyle de ilintilidir. Yavaş yavaş her şeyi anlayacaksınız. Fay hattını, levhaları ve birazda enerji birikimini öğrendik. Levhalar fay hattı yani kırıklar boyunca birbirlerini iter, kakar, gerer ve fizik yasalarını devreye sokarak enerji birikimine sebep olurlar. Levhalar ne zamanki hareket eder ve fay hatlarını çatlatırsa işte o zaman bu birikmiş enerji sismik dalga olarak yayılır. Bu yayılan dalgalar da yer yüzünde sarsıntılara sebep olur. 

Yani demek ki depremler bir dalga sarsıntısının ürünüdür. Yoksa yerin kaymasıyla biz aşağıya veya yukarıya hareket edip depremden etkilenmiyoruz. Dediğimiz gibi sismik dalgalar…

Radyum

Maraş depreminden sonra açığa çıkacak olan o zehirli, ölümcül, yüzbinlerce insanı tehlikeye atan madde… Aslında bu durum sadece Maraş depremi için geçerli değil. Esas olan aslında böyle bir durumun olmadığıdır. Yani böylesine ölümcül, etki alanı geniş bir madde söz konusu değil. Ancak kulak aşinalığınız varsa radyumu duymuşsunuzdur. Radyum, 1898’de Pierre Curie ve Marie Curie tarafından keşfedilmiştir. Atom ağırlığı 226 civarında, numarası da 88’dir. Periyodik tablonun 7. periyodundadır. Bir alkalindir, yani 2A grubundandır. Işın olayları çok etkindir. Bu da onun parlak olduğu anlamına gelmektedir. Bu yüzden de pusulalarda, göstergeçlerde ve saatlerde yer alır. Ancak tedbirsiz kullanımı çok tehlikelidir. Sebebi ise içe işleyen bir soğuk gibi ışık halinde ölümcül partiküllerini içinize nüfuz etmesidir. Kısaca radyoaktif bir maddedir. 

Radyumun konumuzla olan ilgisine gelelim. Depremler levha hareketleri sonucunda oluşan sismik dalgaların ürünüdür. Burada levhalar x veya y ekseninde yukarı ve aşağı yönlü hareket ederler. Bu hareketleri sonucunda da yer altında bulunan radyum elementi radyoaktif bir madde olduğundan bozunur. Bu bozunma sonucunda proton ve nötron kaybedip radın gazı açığa çıkar. Bu radon gazı da depremden sonra yer yüzüne çıkar. Ki radon da bir radyoaktif elementtir. Ve yarılanma ömrü de aşağı yukarı dört gündür. Bozunma sonucunda polonyum, kurşun ve bizmuta dönüşür. Yaydığı ışınlar da radyoaktiftir ve de akciğer ile başırsak kanserlerine sebep olur ki günümüzde akciğer kanserlerinin %14 gibi bir kısmı bu yüzden oluyor. Ayrıca radon gazı sadece depremlerden dolayı da çıkmıyor. Sizin anlayacağınız böylesine ölümcül bir madde yok. 

Radondan depremi bulma

Radon gazına değinmişken bu konuya da girmek de fayda var. Radonun depremden dolayı açığa çıktığı genel kabul görmüş bir şey. Peki biz depremi radondan anlayabilir miyiz? Bunun için Türkiye yurt dışındaki yetkililerle çalışmalar yapmış. Çalışmalarında 1983 Erzurum depreminden önce yer altı sularının incelendiği ve radon seviyesinde bir artış gördüklerini belirtmişler. Bunu diğer depremler için de gözlemledikleri yazmakta. Ancak bu durumu toprakta da değerlendirip yer altı suyundaki parametrelerle kıyaslayınca belirli bir sonuç elde edememişler. Ancak yine de radon gazından depremi öngörmenin hem daha kolay hem daha güvenilir hem de daha ekonomik olduğu sonuçlar kısmında yazmakta.