Cem Adrian denince akıllara magazinsel olaylar ve çetrefilli gece hayatları değil de alışılmışın dışındaki sesi geliyor. Çünkü Cem Adrian'ı kameralar önünde, televizyon programlarında neredeyse hiç görmedik. Her şeyiyle kendine has olan Adrian'ı insanlar, izin verdiği kadar tanıyabiliyor. Peki aslında Cem Adrian nasıl biri? Tüyleri diken diken eden bu şarkıların altında nasıl bir ruh yatıyor?
Asıl ismiyle Cem Filiz, 1980 Edirne doğumlu. Sonradan sahnede kullanmaya başladığı ve kendiyle bütünleşen Adrian ismini de doğup büyüdüğü Edirne'den esinlenerek alıyor. Antik çağda Edirne'ye verilen isim olan Hadrianoupolis, aslında meslek hayatında Cem'in ilk basamağı oluyor. Babası esnaf, annesi ev hanımı olan Boşnak bir ailenin ikinci çocuğu olan Cem, çocukluğunu Edirne'de yaşıyor.
2000'lerin başında İstanbul'da kendi ayakları üstünde durmaya çalışırken hem DJ'lik yapıp hem de barlarda dans ediyor. Aynı zamanda da gündüzleri bir kafede falcılık yapıyor. Ancak Adrian, fal bakarken fala inanmayanlardan. Her şeyi sadece hayal gücüne bırakıyor ve aslında uyduruyor. 2004 yılında yine bir gün fal bakarken Demet Sağıroğlu ile tanışıyor. Ve ona kendi imkanlarıyla kaydettiği şarkıları vererek bir kez olsun dinlemesini istiyor. Demet Sağıroğlu kendi dinlemekle kalmıyor bu kayıtları Fazıl Say'a dinletiyor. Böylece Cem Adrian'ın yolu Fazıl Say ile kesişiyor.
Fazıl Say'ın davetiyle Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları bölümüne iki yıl özel öğrenci statüsünde giriyor. İlk sene derslere devamı daha iyi olan Adrian, ikinci sene okula çok daha az uğruyor. Zira Adrian sonradan "Ben konservatuvarda konservatuvara ait olmadığımı öğrendim." diyor.
Bilkent'te olduğu dönemde ses telleri muayene edilince anlaşılıyor ki Cem Adrian'ın ses telleri uzunluğu normalin üç katı! Bu olay aslında çok büyük bir dezavantaj olabilecekken Cem bunu hayatının fırsatına çeviriyor. Fazıl Say ise halen her fırsatta Adrian'la ne kadar gurur duyduğunu söylüyor. Cem Adrian ise bunu aralarındaki baba-oğul ilişkisine bağlıyor, bir babanın oğlunun attığı gollerle duyduğu gurura benzetiyor.
Yalnızlık ve umut
2004 senesinde başladığı müzik hayatına 2012 yılına kadar tam 6 albüm sığdırıyor. "Bunu yapabilmek için normal şartlarda babamın trilyoner olması lazımdı ama öyle değil." diyor. Çünkü albümlerin prodüksiyonlarına kadar her şeyini kendi üstleniyor. Neredeyse sıfır sermaye ama çok büyük bir emekle büyük bir kitle ediniyor Adrian. Bu albümlerden en ses getireni hiç şüphesiz Kayıp Çocuk Masalları. Albüm kapağındaki fotoğraf ile çok konuşulan Adrian, aslında albümün de teması olan yalnızlığı böyle anlatıyor. Özdemir Asaf yalnızlık için "Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz." derken Adrian ise yalnızlığını şarkılarıyla paylaşarak yaşadığını söylüyor. Ona göre yalnızlık kötü bir durum değil, kendi kıymetini anlama durumu. Yani bununla barışık olma durumu, zaten hepimiz yalnızız.
Yalnızlığın yanı sıra Cem Adrian'ın hayatında hep var olan diğer bir kelime de umut. Sağ elinin parmaklarına dövmeyle yazdırdığı bu kelime de yalnızlık kadar onunla yaşıyor. Yalnızlık ve umut kelimelerinin tezatlığını yaşayan ve yaşatan Adrian'a göre aslında hiç görmeyen birine, gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.

Söylemek istediği şeyleri şarkılarıyla anlatan Adrian, konserlerinde dikkatini dağıtacak hiçbir şeye dayanamıyor. Konser verdiği ortamda ışık muntazam olmalı, dikkat dağıtıcı sesler olmamalı. Sevenlerine garip gelen bir şey de Cem Adrian'ın şarkı söylerken hep gözlerini kapatması. Adrian bunu hem hala utanıyor olmasına hem de manevi bir şeyi dünyevi bir ortamda yaparken izole olmak istemesine bağlıyor.
Benim de gittiğim konserlerinde alkış tutmaya izin vermemesi ile dikkatimi çekmiş ve "Öyle mutlu olmak yok, bu akşam buradan göğsünüze büyük bir taş oturmuş olarak çıkacaksınız!" demişti. Konserlerinde en çok hoşuma gidense "Hadi şarkımı söyledim kaçıyorum!" modunda olmaması hatta tüm şarkı aralarında seyirciyle sohbet etmesiydi. Sanki büyük bir konser salonunda değil de direkt karşısına oturmuşsunuz samimiyetinde geçiyor konserleri.
2005, ilk albüm çıktığı yıllar çok zordu. Konserlerden önce sesim kısılırdı. Çeşitli kimyasallarla sesimi düzeltmeye çalışırdım. O zamanlar heyecanımı gidermek için çeşitli sakinleştiriciler alırdım. Çünkü Fazıl Say’ın büyük bir ses keşfi olarak biliniyorum ve konserim var. Ben oraya nasıl gitmeliyim ki herkesi heyecanlandırayım?
"Aykırı değilim!"
Adrian'ın şu zamana dek 16 albümü ve bunlardan ayrı olarak 65'ten fazla teklisi var. Bu kadar dinlenmesinin sebebi sadece eşsiz bir sesi olması değil şüphesiz. Şarkılarının adeta bir ruhu var. Tamamen kendine has ve kalıplara sığmayan bu tarza Cem Adrian da isim koyamıyor. Her alandaki müziğe saygısı var ancak pop müziğe biraz daha hassas. Daha doğrusu pop müziğe değil popçulara karşı Adrian. Kulağına hoş gelen her şeyi dinliyor. Pop müziğin kolay tüketilen kolay üretilen popüler müzikten ibaret olduğunu düşünüyor. Pop müzik kötü yapılırsa dünyanın en kötü müziği ona göre. Türkiyede bunun korkunç örnekleri olduğunu söylüyor ancak pop müzikte dayanabildiği sadece birkaç isim var : Hüsnü Arkan, Bülent Ortaçgil, Cenk Taner vb. Bunun yanı sıra da değişik tarzlarda birçok sanatçıyla düeti de var. Düet yaptığı sanatçılardan Hüsnü Arkan, Mabel Matiz, Halil Sezai, Sagopa Kajmer, Gazapizm, Ceylan Ertem, Ahmet Aslan, Musa Eroğlu sadece birkaçı.
Cem Adrian denince akıllara "aykırı" kelimesi geliyor. Ama kendisi bu kelimeyi kabul etmiyor. Kendine sanatçı diyen insanların sırf reklamlarını yapmak için televizyon programlarına veya dijital programlara çıkmak için yaptıklarını doğru bulmuyor. Bunları yapmak istemediği için de kendini aykırı bulmuyor. "Benim medyadan korkum yok, özel hayatımı anlatırım. Ama medya yazar mı bilmem!" diyerek göz dağını veriyor.
Adrian'ı diğer sanatçılardan ayıran bir diğer huyu ise Ankara aşığı olması ve İstanbul'a dayanamaması. Aslında İstanbul’u değil, İstanbul’da yaşamayı sevmiyor Cem Adrian. İstanbul’u getirildiği halden, kapasitesinden çok daha fazla insan yaşamasından da şikayetçi. “İstanbul’unuzu seviyorsanız, onu bu hale getirmeyin!” diyor. İstanbul’da yaşayamamasının bir sebebi de Ankara’nın iklim koşullarını Edirne’ye benzetmesi. Onun için en ideali soğuk ve kurak iklim. Bu yüzden senelerdir Ankara'da, gözlerden uzak yaşıyor.
"Bana dünyaya açılmak istiyor musun?" dediklerinde "Hayır, ben Ankara’ya kapanmak istiyorum." dedim.
Cem Adrian
Kaç oktav bu ses?
Adrian’ın sesinin kaç oktav olduğu konusunda o kadar tartışmalar var ki, artık buna kendisi de dayanamamış. Bir gün kendi evinde “Ben gerçekten kaç oktava çıkabiliyorum ya?” diyip başlamış kayıt almaya. 5 oktavın üstüne çıkabildiğini görmüş ama bu Adrian çok da umursamamış. Zira kendisi her konuda sınırlara karşı olduğu gibi bu konuda da sınırlara tahammülü yok.

İşin garip yanı Cem Adrian da duyduğu her sesi çıkarabileceğinin farkında ama böyle şeyler için insanların kendini zorlamasını komik buluyor. Hatta operaya da insanların çıkıp akrobat gibi sesini sergilemesi olarak bakıyor. Yani Cem Adrian tamamen "Ben çıkar sanatımı bildiğim gibi yaparım kardeşim, siz ne yaparsanız yapın!" kafasında.
Adrian'ın başarılı olmasının büyük bir sebebi de farklı olması elbette. Barkod ve satış kaygısı taşımadan, fedakarlık dolu bir hikayesi var ona göre. Şöhretin ve tanınmanın hayatı kısıtlayan şeyler olduğunu söylüyor. Yıldızlık ve popülerlik ona komik geliyor. Hatta hiçbir ödülü kabul etmiyor ve bunları saçma buluyor. Hiçbir kurumun, kişinin ya da topluluğun, bir müziğin diğer bir müzikten daha iyi olduğuna karar verme yetisi ve yetkisi olmadığını söylüyor. Bu konuda O Ses Türkiye gibi ses yarışmalarını da eleştirdiği için bir ara bayağı konuşulmuştu.
Herkes bağrına bastı
Her kesimden insanı tıklım tıklım aynı salonlara topladı. Doğu Anadolu'da en çok konser veren sanatçılardan biri oldu. Gittiği yerlerde kucaklandı ve o da insanları kucakladı. Türkiye'de konser bakımından en unutulmuş şehirlerde bile defalarca konser verdi. Hatta 2022 yılında Trabzon'da vereceği konserde biletler çabucak tükenince ertesi güne bir konser daha koydu.
Dinleyici kitlesi onu gerçekten sevdi. Seveni kadar sevmeyeni de, özel hayatıyla ilgili sıkıştırmak isteyenler de oldu. Ancak Cem Adrian sorulan her soruya nezaketiyle ve sanatçılar tarafından alışmadığımız üslupla cevap verdi. İnsanı insan olduğu için sevip din, ırk, cinsel kimlik fark etmeksizin herkese kucak açmayı başardı.
Bu arada Umuttan Çocuklar ve Köy Okulları Yardım Projesi gibi projelere destek verip sosyal medyada sık sık paylaşım yapıyor. Hatta bir ara gömlek linki diye yardım projesi koyması deyim yerindeyse kral hareketti. Dizilerde çalınan şarkıların telifi gibi birçok geliri de direkt buralara bağışlıyor.
Cem Adrian, hem kendi söz müziğiyle hem de yorumladığı tüm şarkılarla büyük işlere imza attı. Senelerdir çok yakından takip ettiğim için şarkılarını ayırt etmek çok güç olur. Ancak Cem Adrian'ın kariyerinde de hepsinden farklı olduğunu düşündüğüm şarkıyla son noktayı koymak isterim. Cem Adrian'ı tanımak için bu şarkıyı dinlemek yeterli.