Halaskâr, Yüksel Yılmaz’ın yazdığı fantastik bilim kurgu türünde bir kitap. Halaskâr sözcüğü tür olarak bir sıfattır. Anlamı ise kurtaran veya kurtarıcı demektir. Kitapta da ana olaylar kurtarıcı olarak gönderilen bir asker üzerinden işlenmekte. Yurdumuzda bilim kurgu okuyucuları ve izleyicileri yoğunlukla yabancı kaynaklara ilgi duymaktadır. Ki orada bilim kurgu türleri genelde uzay ve uzaylıları konu alıp araya çeşitli olayları da sıkıştırıp etkili bir sürükleyicilik yaratmakta. Fakat birçoğu bu tarz filmlerde konuyu her ne kadar güzel işlese de sonunu o denli iyi bir biçimde getirmekte zorlanıyor. Ancak aynı şeyi Halaskâr için söyleyemeyiz. Yazar gerek giriş bölümü gerekse gelişme bölümündeki sansasyonel olayları son derece başarılı bir şekilde işlemiş. Hiç bitmesin dediğiniz bu kitap öyle bir sonla sizi alt üst ediyor ki kitabı her görüşünüzde sevimli bir burukluk içerisine düşüyorsunuz.
Giriş
Kitap ana karakterin birinci kişi anlatımıyla bizlere aktarılmakta. Ana karakterimiz Serkan. Lakabıyla Türko. Semele’ye gönderilen Halaskâr’lardan biri. Kitapta geçen olayların çok büyük bir bölümü Serkan üzerinden işlenmekte.

Halaskâr giriş bölümü, gelişme bölümündeki olayların tarzını belirtmek adına bir çatışma sahnesiyle başlıyor. O ilk birkaç sayfadaki küçük kesit, kitap içerisindeki olaylar dizisi ve karakterleri, önsöz benzeri niteliğinde aktararak merak duygusunu ilk başlangıçta ortaya çıkartıyor. Ve bu belki de kitap için kırılma noktasıydı. Çünkü bazı kitapların sürükleyiciliğine nail olabilmek için yaklaşık ilk yüz sayfasını sabırla okumamız gerekir. Ama Yüksel Yılmaz Halaskâr’da bunu ilk birkaç sayfada ustaca başarmış. O mini adrenal dolu başlangıç kısmından sonra kitap ana mekan olan Semele’de herhangi bir günü, Serkan (Türko) tarafından bizlere aktarıyor. Ardından birbirinden etkileyici olaylar dizisi koordineli bir şekilde işleniyor.
Bilim
Bilim kurgu türü, birçok kişiye göre, bilimi bilenden çıkınca destansı bir hâl alıyor. Hele ki bir de merak duygusu varsa vazgeçilmez bir eser ortaya çıkıyor. Günümüzde bazı kitaplar bilim kurgu türünde değerlendirilirken aynı zamanda katı bilime de girebilmekte. Katı bilim kitapları çok ustaca hazırlanır ve hata pek nadir görürüz. Kusursuzluk vardır çünkü katı bilim yani türetmeden çok bilimi en ince ayrıntısına kadar kullanıp yeni şeyler keşfetmek gibi bir durum var. Fantastik bilim kurgu türü ise biraz bilim ve üst düzey hayal gücü ile oluşmakta. Halaskâr ise bizce bu iki türün arasında. Bana göre bilim kurgu türünde katı bilim ve fantastik çeşitleri arasında bir köprü görevi üstlenebilecek kapasitede.
Bilimin yaratıcılığı ve savaşın adrenali, ilerleyen süreçte yavaşça birleşiyor. Bu durumun oluşması için yani gelişme bölümüne temel olması için giriş bölümünde birtakım noktalara değinildiğini söyledik. Dünya kaynakları, belli sınırları olan ve yaşam için vazgeçilmez unsurlardır. Ve bu kaynaklar insanoğlunun hırçınlığı sonucunda tükenme noktasına geliyor. Eşi benzeri olmayan bu olağanüstü gezegeni mahveden insanoğlu yeni umut arayışları için keşiflere başlıyor. Tabi o zamana kadar önemli ölçüde teknolojik gelişmeler yaşanmış. Keşifler daha rahat bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Çalışmalar sonucunda insanlık Dünya ikizi bir gezegen keşfediyor: Semele. Semele Yunan mitolojisinde Şarap Tanrısı Dionysus’un annesidir. Gezegen tam anlamıyla yeniden doğmuş bir dünya. Bitki örtüsü, iklimi, atmosferi, okyanusları, yıldızı… ve tabiki bir de canlılar. Dünyadaki gibi Semele’de de canlılar yaşamakta ve bunlar da insanlar için tehdit unsuru veya dost canlısı olarak değerlendirilebilmekte.
Köprü görevi
Semele Dünya’dan çok uzaktaydı. Uzaklara gitmek için hızınızın ve sürenizin o oranda fazla olması gerekir. Ya da oraya varmak yerine orayı biraz daha yaklaştırabilirsiniz. Yazar da bu yolu kullanmış. Halaskâr’lar, Semele’ye kara delikler aracılığı ile varmışlar. Tam da bu nokta az önce bahsini yaptığımız katı bilim ile fantastik arasında geçişi en iyi şekilde açıklayan durumdur. Şöyleki: Işık yılı uzaklığında bir gezegen keşfi söz konusu. Bu gezegenin gerçekte var olması düşük bir olasılıktır. En azından bildiğimiz kadarıyla yok. Ancak yazar, hayal gücü ile böyle bir gezegeni uzayda bir yere koymuş.

Burada kitap zaman zaman gezegenle ilgili bilgiler de veriyor. Ve bu esnada alışılmışın dışında birtakım olaylar da yaşanıyor. Mesela içerideki garip canlılar gibi. Buna fantastik kısmı diyebiliriz. Oraya varmak için kara deliği kullanmak ve kara deliğin içine egzotik madde besleyici eklemek ise katı bilimi gösterir. Burada egzotik madde besleyici kara deliğin içinde yol alırken yolun yarıda kapanmamasını sağlıyor. Egzotik madde besleyici… egzotik madde, bir uydurma değil. Bu kuantum ve parçacık fiziğiyle ilgili bir terimdir. Mesela kuark gluon plazmasını örnek verebiliriz. Kara delikler de bir nevi egzotik cisimlerdir. Yani egzotik madde besleyicileri kara deliği besler. Ve yolculuğu sürdürür. Belki de bu durum ileride zaman yolculuklarında kullanılmaya dair bir ilham olur, kim bilir? Tabi kitaptaki bilim kısmı veya fantastik kısmı sadece bununla yetmiyor. Daha bir sürü örnek var. Sadece durumun daha iyi anlaşılması adına böyle bir örnek verdik.
Gelişme
Gelişme bölümünde savaş, suç, adrenalin, çatışma, bilim ve bir de aşk var. Birçok kitapta aşk konusu geçer. Ve bu duygu olaylar dizisini birbirine daha da iyi bağlar. Bu aşk unsuru kitaba girdikten sonra olayların rengi bir tık değişiyor. Birbirini kaybetmekten korkan iki aşık önceleri ırkları için savaşım verirken şimdi birbirleri için gelecekteki hayalleri ve umutları adına da savaşım vereceklerdi. Ve bu durum, hayal ve umut, bu savaşımda onlara cesaret veriyordu. Aşka pek inanmayanlar vardır, benim gibi, ama sanırım buna aşkın gücü deniyor.

Uzayda yolculuk, ışık yılı uzaklığında dünya ikizi bir gezegen ve o gezegendeki yaşama muhtaç olan insan ırkı... İnsanlığın tek umudu o gezegen ve bunun için çok çalıştılar. Olabildiğince çok bilim üretmiş, teknolojide sınırlarını aşmışlardı. Ve artık Semele’deydiler. Ancak bu sonsuz(!) uzayda sadece insan ırkı yaşamıyordu. Sadece onlar akıllı ve zeki değillerdi. Evrenin sırrını sadece onlar merak etmiyordu. Ve sadece onların silahı yoktu. Başka gezegenler de vardı ve oralarda da yaşayan canlı varlıklar mevcuttu. Ve içlerinden bazıları insanoğlundan hem zeki hem güçlü hem de teknolojik olarak son derece ilerideydiler. Onlar da Semele’yi fark etmişlerdi ve gezegende egemenlik kurmak istiyorlardı. Bu da ortaya bir mücadelenin çıkmasına vesile oldu. Tabi bu pek de masum bir mücadele değil. Kitapta da yazar bu mücadele üzerinden çeşitli mesajlar vermekte.
Tüm bu evrensel gelişmelerle beraber insanoğlunun kendi içinde olan rekabeti de kitapta kendisine yer alıyordu. Yok olmaya yüz tutmuş bir dünyanın insanlarını kurtarmak adına ışık yılı uzaklıklarındaki gezegenlerde ırkı için savaşmak zorunda kalan insanoğlu aynı zamanda kendi ihtiraslarıyla da mücadele veriyordu.
Sonuç
Sonuç bölümü tam bir mücadelenin tanımını yapmış gibi. Yazar bu bölümde dostluk ve aşk unsurunun önemini bir savaş içerisinde çok iyi aktarmış. Zaten her bölümde çok önemli mesajlar veriyor yazar. Ama sonuç bölümünün finali bambaşka bir şey.
"...bir türün cenneti olacaksa başka bir türe cehennem yaşatılmalıydı ki şu an burada yaptıklarımız da tam olarak buydu."
Yüksel Yılmaz sadece mükemmel bir kitap yazmamış. Halaskar aynı zamanda Türk edebiyatından da bilim kurgu türünden eserler çıkarabileceğimizi kanıtlamıştır. Kendisi ve harika romanları ile hikayeleri bu alanda bizlere örnek rol olmaktadır.
Her bir eser gibi bu kitabın da bize vermek istediği bir mesaj vardı. Kesin hüküm vermek istemeyiz ama belki de yazar Yüksel Yılmaz, sırf bu mesajı daha iyi iletmek adına bilim kurgu türünü tercih etmişti. Veya bilim kurgu tercih etti ve bu mesaj da ister istemez ortaya çıktı. Bu, yazara sorulması gereken bir soru. Verilmek istenen mesaj kitabın en başında bir alıntıyla verilmişti aslında. Alıntıyı buraya ekleyerek söyleyeceklerimizi noktalayalım.
Hayatta kalabilen; en güçlü olan tür değildir, en zeki olandır. Değişime en çok adapte olabilendir.
Charles Darwin