Geçtiğimiz haftalarda pek çoğunuzun yaptığı gibi ben de kendimi ilk yerli distopyaya bıraktım. Heyecanla beklediğim diziyi izlerken oldukça keyif aldım. Genellikle kitap uyarlamalarında tercihim öncelikle kitabı okumak olur. Ama bu defa tersten gittim. Önce izledim. Ardından kitabı okudum. Sıcak Kafa izlemek mi; yoksa Sıcak Kafa okumak mı sorusuna tam anlamıyla cevap verebilmiş değilim. Her ikisi de beklentimi fazlasıyla karşıladı. Aslında ayrı ayrı değerlendirmek de daha doğru gibi. Çünkü senaryolaşırken, en azından ilk sezona bakıldığında, ciddi değişikliklere de gidilmiş. Ama dediğim gibi kitap hali de dizi hali de oldukça verimli.
Sıcak Kafa izlemek
Sıcak Kafa sekiz bölümlük ilk sezonuyla beni oldukça heyecanladırmıştı. Çünkü ilk yerli distopya fikri kulağa çok hoş geliyordu. Son yıllarda distopyalar aslında distopya gibi gelmese de yine de heyecan vericiydi. Pandemiyle birlikte geçirdiğimiz dizi tadında günleri hiç yaşamamış olmayı isterdik sanki. Belki yaşamasaydık, dünyayı ele geçiren bir delilik salgını hikayesini izlerken bu kadar sarsılmazdık. Çünkü kendi adıma, kulaklıkla gezen insanları izlerken nabzımın yükseldiğini; evden çıkmaya korkan insanları görünce fazlasıyla gerildiğimi söyleyebilirim. Bize her sahnesinde ayrı gerilim yaşatan yönetmen Mert Baykal’a da saygılarımı iletiyorum.
Dizinin detaylarını buradan okuyabilirsiniz. Ama ben 7. ve 8. bölümün özellikle övgüyü hak ettiğini düşünüyorum. İzleyin, eylemde gül dikme sahnesini izlerken bana hak vereceksiniz. Garanti ediyorum.
Sıcak Kafa okumak
Sıcak Kafa kitabını okumakta ve Afşin Kum’u tanımakta geç kaldığım için üzgünüm. Aslında sayısal zekalı insanların sözel işleri özellikle ilgimi çekiyor. Ama bilgisayar mühendisliği ve sinemayı bir arada okumuş Afşin Kum’u kaçırdığım için her sayfada dertlendim. Neyse ki bu hafta bu cahilliğe bir son vermiş oldum.

İlk baskı 2016 yılında April Yayınları’ndan yapılmış. Kapak tasarımı sade ve dikkat çekici. Yazarın dili de kapak tasarımı gibi. Cesur, akıcı, anlaşılır ve akılda kalıcı. En keyifli kısmı ise konusu. Dünyayı ele geçirmiş bir delilik salgını anlatılıyor kitapta. Konuşma yoluyla bulaşıyor. Hastalığı kapan kişilere abuk deniyor. Hastalıklı kişiler birbirinden bağımsız cümlelerle saçmalıyorlar. Bu duruma da abuklama adı veriliyor. Abuklamaya maruz kalan sağlıklı birey dakikalar içerisinde hastalığı kapmış oluyor.
Murat Siyavuş
Baş karakter Murat Siyavuş hastalığa bağışıklığı olan tek insan. Abuklamaya maruz kaldığında kafa bölgesinde ateşi yükseliyor. Kitabın adı da buradan geliyor: Sıcak Kafa. Kitap boyunca Murat Siyavuş karakteri etrafında dönen olayları okuyoruz. Dizi, kitaba göre çok yönlü ilerliyor. Ama kitaptaki sadelik de hiç sıkıcı değil.
İnsan dediğiniz şey sizin sandığınız kadar değerli bir şey değildir. Yenileri çok kolay yapılıyor. Siz kendi yavrunuzu en seçkin bireylerden olsun diye el üstünde tutarsınız, kişiliği zedelenmesin diye dünyanın hışmından canla başla korursunuz. Binlerce şey öğretirsiniz, insanlık tarihinden atomaltı parçacıklara. Sosyal olsun, zeki olsun, bilgili olsun, vicdanlı olsun dersiniz. Sonra bir kulağından birkaç cümle girer ve onu hayvan benzeri bir şeye çeviriverir. Değerli yavrunuz artık dünyanın sırtında bir yükten başka bir şey değil. En baştan onun o kadar değerli olduğuna inanmasaydınız daha iyi değil miydi?
Sıcak Kafa
Afşin Kum, Sıcak Kafa romanıyla Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği tarafından verilen GİO Ödüllerinde En İyi Roman Ödülü’nü de almış. Bence okumadıysanız daha fazla geç kalmayın.
Olmadık Kahveler Atölyesi
Haftanın mekanıysa hayatımın kritik anlarında bir şekilde yolumun düştüğü bir kahveci: Olmadık Kahveler Atölyesi. Tunus Caddesi’nde, 6:45 Kaybedenler Kulübü’nün tam karşısında. Varsa arabanızı hemen karşısındaki otoparka bırakabilirsiniz. Bu küçücük kahve atölyesinde değişik tatlarla harmanlanmış kahveler deneyip, pikaptan çalan caz müziği dinleyebilirsiniz.

28 inç deneyip de beğenmeyene rastlamadım bugüne kadar. Anlamsız huzur veriyor mekan. Kahveler güzel, müzik güzel, ortam küçücük ama güzel… İsterseniz kitabınızı alıp okuma yapın, isterseniz bilgisayarınızı alıp çalışın. Arada da benim yaptığım gibi 6:45 KK öncesi keyif kahvenizi için, sonra kendinizi eğlenceye bırakın.