Emine Aydın

We <3 Kargala

Kendinizi gerçekleştirme gibi bir derdiniz var mı? Ne olmak için varız bu hayatta ya da kim olmak? Ne yaptığımızda doyum noktasına ulaşıyoruz? Mesleki tatmin mi veya iyi bir ebeveyn olmak mı motivasyonumuz? Sahne ışığı tatmak, iyi bir enstrüman çalmak, iyi futbol oynamak mı? Güzel görünmek, girdiğimiz ortamda dikkat çekmek ya da entelektüel olmak mı? Ektiğimiz bahçeden ürün almak, konforlu bir arabayla hız yapmak, kocaman bir evde oturmak ya da hayallerimizdeki insana kavuşmak mı? Hangisini yaptığımızda akışta kalabiliyoruz acaba? Tam olarak kendimizle derdimiz nedir ya da kendimizle bir derdimiz var mı? Tüm bu soruları Otomatik Portakal okuyunca değil de yazarı Anthony Burgess’in hayatını okuyunca sordum kendime. Bu kitap vesilesiyle de size…

Anthony Burgess

Kendimce belirlediğim Mozart haftasında Mozart ve Deyyuslar kitabını incelemiş, Anthony Burgess’in kalemine olan hayranlığımdan bahsetmiştim. Nasıl kendini gerçekleştirdiğini öğrendiğinizde eminim siz de hayran olacaksınız. 42 yaşında tedavi edilemeyecek bir beyin tümörü tanısı alıyor Burgess. Bu nedenle de bir yıldan daha az ömrünün kaldığı söyleniyor kendisine. Manchester Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı ve Ses Bilimi eğitimi alan yazarın okuyucular tarafından keşfedildiği dönemse, ölümüne gün saydığı ve aralıksız yazdığı hastalık dönemi. Eşini geçindirmek için bir gelir kapısı olarak gördüğü yazarlık, fark edildikten sonra belli ki bir tutkuya dönüşmüş. İşini tutkuyla yapan insanlara hayranlığımı sıklıkla dile getiriyorum. Kendinizi Burgess’in cümlelerine bıraktığınız anda o tutkuyu hissedeceğinize eminim. Üstelik bunu Otomatik Portakal kitabıyla yapıyorsanız taşikardinize de engel olamayacaksınız. Dikkat!

Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…

Otomatik Portakal

Otomatik Portakal

Uyuşturucudan tacize, fiziksel saldırıdan psikolojik şiddete, tecavüz ve cinayete kadar aklınıza gelebilecek her türlü pisliği yapan bir grup sosyopat gencin hikayesiyle başlıyor Otomatik Portakal. Baş kahraman Alex’in ve kendi içlerinde bile güç savaşı veren çete arkadaşlarının yaptıkları ve yaşadıklarını okuyoruz. Alex aynı zamanda hikayenin de anlatıcısı. Olayları onun ağzından dinliyoruz aslında. Kısa sürede ıslah evine düşen ve bir proje gibi otomatikleştirilerek topluma kazandırılmaya çalışılan Alex, zaten baştan beri pompalanan kötülüğün kuklası mıydı acaba? 

İşte şimdi buradaydım, Staja 84F’ye sille tokat tıkılmamdan beri tam iki sene geçmişti, son kodes modasına göre giyinmiştim ve göğsümde, kalbimin hemen üstünde ve bir de sırtımda numara vardı, bu yüzden, gidip gelirken artık küçük kankanız Alex değil de 6655321’dim. 

Otomatik Portakal

Film uyarlaması

Korova Sütbarı’nda başlayan ve yine Korova Sütbar’nda sona eren bu hikayede çok heyecanlanacak, çok sinirlenecek, çok korkacaksınız. Çok defa da kusacak gibi olacaksınız. Ama bir o kadar da sistemi sorgulayacaksınız ve yine bir antikahramanı anlamaya çalışacaksınız. 1971 yılında Stanley Kubrick yönetmenliğinde yine Otomatik Portakal ismiyle beyaz perdeye aktarılan kitap, benim izlediğim en iyi uyarlamalardan. Filmi izlemeye başladıktan beş dakika sonra durdurup “Önce kitabı okumalıyım.” demiştim. Kitaptan hemen sonra filme geri döndüğümde doğru kararı verdiğimin farkındaydım. 

DaDa Coffee

Aykırılıkların ve antikahramanların kol gezdiği bu kitabın mekanı da sanki biraz aykırı olmalıydı. Bu nedenle bir süre önce açılışı yapılan ve Okan Bayülgen’in de ortaklarından biri olduğu DaDa Coffee’de buldum kendimi. Alacaatlı Caddesi’nde bulunan mekanın bahçesi, kendinizi bambaşka bir yerde gibi hissettiriyor size. Sanki şehrin göbeğinde değilmişçesine keyifli. İç dekorasyon oldukça güzel. DaDa konseptli tshirtler, kupalar ve ayakkabılar oldukça tarz. Kahveleri lezzeti ve barista önerisiyle tadına baktığım San Sebastiansa gerçekten mükemmel. Okan Bayülgen’in Zaga’sı ile başlayan ilişkimiz yıllar sonra DaDa’da vücut bulmuş gibi. Belki bir gün kendisiyle Otomatik Portakal filan konuşuruz kardeşlerim.