Elif Beyza Özer

We <3 Kargala

Yazmak her yazar için farklı bir anlam barındırır içinde. Bazısı sustuğunu yazar, bazısı haykırdığını, bazısı haykırmak isteyip susturulduğunu… Yazmak çoğu zaman kalem ve kağıttan çok daha öte şeylere ihtiyaç duyar. Bir ruha mesela…Bugün iki kadından bahsedeceğiz. Birisi gerecek hayatın tüm acımasızlığını omuzlarına yük edinen L.M. Montgomery diğeri ise onun kurmaca dünyasının bazen üzgün bazen mutlu ama normal bir hayat süren; kaleminden çıkma karakteri Anne Shirley…

Kendi hayatının kurmaca dünyası

L.M. Montgomery (Lucy Maud Montgomery) 30 Kasım 1874’te Kanada’da açar dünyaya gözlerini. Prens Edward Adası’nda annesi ve babasıyla bir yaşam sürer. Ancak yolunda gitmeyen birkaç şey vardır ve minik kız bu durumun çok da farkında değildir.

Biraz zaman sonra hayatını belki de kökten değiştirecek, bir çocuk için zor ve ağır bir olay gerçekleşir, küçük kızın annesi tüberkülozdan hayatını kaybeder. Bu durumun sarsıcılığı yetmezmiş gibi bir de bu miniğin babası her ne kadar ‘iyi’ bir insan olsa da Lucy’le ilgilenemeyeceğini fark edince onu dedesi ve büyükannesine bırakır.

Böylece bu minik kız çocuğu annesini ölüme teslim ederken babasını da kaybeder.

Dedesi ve büyükannesiyle Prens Edward Adası’nda Cavendish’teki çiftlikte yaşamaya başlar. Büyükannesi ve dedesi despot insanlardır ve küçük kızın üstünde kendi direktiflerini uygulatmak için ciddi bir baskı kurarlar. Ancak hayatı hayal kurmak olacak Lucy, bu durumdan hiç memnun değildir çünkü hayalleri ruhuna sığmazken bu iki insanın çiftlik evinde bedeni sıkışıp kalmıştır. Hassas kişiliği -bu dönemler için- kendisini istenmeyen çocuk olarak görmesine neden olur. Sessizleşir, kendi iç dünyasına kapanır. Kendi iç dünyasında hayalleriyle birlikte yaşamaya başlayan Lucy Maud Montgomery durdurulmaz, hayal dünyasında kalabalıklaştırır kendini. Peri odası dediği yerde 2 peri arkadaşı vardır. Yalnızlığını kendi kalabalık zihninde yok etmeye çalışır. Katie Maurice ve Lucy Gray ismindeki bu iki peri onun için hayal olmaktan çok uzakta; tamamen gerçek olduğunu iddia ettiği iki arkadaşıdır.

Lucy bir hayalperesttir.

Okula başladığı o dönemlerde akranlarının zorbalıkları da minik kızımızı kötü bir ruh haline sürükler. Arkadaş edinmek için can atan bu minik kız yine kendi kendine kalmıştır. Ve peri arkadaşlarından başka kimsesi yoktur. Lucy, bu üç kişilik yalnızlığı sırasında kendi yalnızlığıyla baş başa kaldığında günlük tutmaya başlar. İki peri arkadaşı dışında en gerçek dostu günlüğüdür.  

Yazma serüvenine işte böyle başlar.

Dünyadan korkuyordu. Burası çok büyük bir yerdi ve bu koca dünyada kendisi minicik kalıyordu.

1. Bölüm: ‘Anne of Green Gables'

Prens Edward Adası’nda iki kardeşin iyice yaşlanması, işlere yetişememesi sebebiyle bir erkek çocuk evlat edinmeyi istemeleri üzerine başlar Anne’in hikayesi.

Anne küçük yaşlarda hem annesini hem de babasını kaybetmiş bir çocuktur. Anne aslında annesi ve babasının onu sevmediğini düşünerek istenmeyen çocuk olduğu kanaatine varır.

Ancak Matthew ve Marilla isimli iki kardeşin aracısı yanlışlıkla Anne’i çiftliklerine yollayınca Anne için işler değişecektir. Başta Marilla tarafından istenmese de daha sonra Matthew’in onun hayatında bir şeyleri değiştirip, onun için uygun bir aile ortamı oluşturabileceğini düşünmesiyle Anne çiftlik evinde kalmaya başlar.

Marilla’yla başta anlaşamadığını görsek de çiftlik halkı tarafından dahi istenilmediğini ilk birkaç bölümde iliklerimize kadar hissetsek de bu çiftlik  Anne’in evi olacak ve hayatının en önemli günlerini burada yaşayacaktır.

Aslında kötü başlayan bir hayat, Matthew'in onu benimsemesiyle iyiliklerin olduğu tarafa evrilir.

Lucy’nin aksine Anne’in hikayesi iyi devam edecektir.

Yazmanın iyileştirici gücü

1890 senesinde Lucy’nin ilk şiiri yayımlanır. Bu hayatının dönüm noktalarından birisidir çünkü en yakın arkadaşı olan kalem ve kağıt artık insanlardan sakladığı değil apaçık paylaştığı bir noktadadır. Yazdıkları çok fazla insan tarafından (1890 için) alkış almasa da artık yeni bir arkadaşı vardır. Cesaret… Kendini gösterebilmenin cesareti…

Lucy’nin bir kadın olarak yaşamak istediği hayatı sürdürebilmek için maddi açıdan eksikleri vardır. Bu eksikleri kapatmak ve çocukluğundan beri hayal ettiği mesleği yapmak için Prince of Wales Koleji’ne kaydını yaptırır ve aldığı eğitimler sonucunda öğretmen olur. Bu mesleği çok sevmese de yazmaya vakit ayırabildiği bu mesleği bırakmak istemez ve devam eder.

Bir yandan da yazmaya devam eder. Bu da onun ününü yavaş yavaş arttırır. Birkaç dergiye yazılarını gönderir ve bu yazılar basılır. Haliyle ünü biraz daha artar.

Yazmayı kendine bir kaçış olarak gören Lucy, sürekli yazar. Dur durak bilmeden yapar üstelik bunu. Bir kurgu ya da şiir yazmadığı dönemlerde çocukluğundan kalma alışkanlığına devam eder. Günlük tutar.

Yazmak onun için bir meseleyi anlatmanın çok çok ötesinde bir uyuşturucudur. İlacı kağıt suyu kalemken bırakamaz bu etkili bileşenleri. Bu yüzden yazar yazar ve yazar…

2. Bölüm: Tüm olumsuzlukların mutlu sona kavuştuğu bir dünya

Anne’in dünyası çiftlik evinde mutlu devam eder. Önce Matthew sonra Marilla sonra da tüm çiftlik halkı bu geveze, çilli kızı kabul eder.

Okula başlayıp hayatın daha da içine girmesiyle bazı olumsuz şeylerle karşı karşıya kalsa da aslında Anne’in hikayesi her defasında mutlu bir sona doğru ilerler.

Örneğin okuldaki arkadaşları tarafından kıyafetleri, saçı ve yüzündeki çilleri yüzünden dışlansa da daha sonra onların arasında kendine bir yer bulur. En yakın arkadaşı Diana’nın ailesi ile başta kötü bir ilişkisi olsa da sonradan sevilen kız konumuna gelir.

İlerleyen süreçte evleneceği adam olan Gilbart ile en başta kavga edip, çocuğun yüzüne bir kara tahta bile çalsa sonradan ona aşık olur ve mutlu bir evlilik yaşarlar.

Aslında Anne’in hikayesi her defasında çok kötü noktalarda başlar ve bir aydınlığa çıkar. Bu nedenle hikayesi hep mutlu sonla biter.

Düşlediğin hayatı kendi hayatına katıp yazmak

L.M. Montgomery bir gün karşısına çıkan bir dergide “Yaşlı çift, bir oğlan çocuğu almak için yetimhaneye başvurdu. Ama yanlışlıkla oğlan yerine bir kız çocuğu gönderildi.” yazısıyla karşılaşır.

Lucy'nin iflah olmaz hayal dünyasında bu cümle anında bir şekle bürünür, bir dünya var etmeye başlar.

Önce bu dünyanın nerede olacağına karar verir ve yıllarca belki kendisine acı şeyler yaşatsa da çok sevdiği Prens Edward Adası’nda karar kılar. Daha sonra bu dünyaya bir çocuk oturtur. Kabul görmediğin düşünen bir çocuk. İsmini Anne yapar ve ekler: “Lütfen E ile telaffuz ediniz.

Sonra onu seven bir erkek karakter yazar. Baba edasıyla sahiplenen, koruyup kollayan… Kadınlarla ilişkisi zayıf olsa da Anne’i benimseyen, Matthew...

Ardından Anne’i başta üzecek ancak daha sonra ona anneliğin varlığını hissettirecek bir kadın karakteri var eder. Bu kadın aslında insanın değişebileceğini gözler önüne serer. Marilla -karakter gelişimiyle- Anne’i istemeyen bir kadından ona annelik yapan bir kadına evrilir.

Daha sonra bu karakterleri alıp kurduğu dünyaya oturtur ve yazar. İyileşmek için yazar. Çünkü ilacı buradadır.

Kendi hayatını bu kurmaca dünyada iyi yazarsa belki ileride kendi hayatı da o hayata benzeyecek düşüncesiyle yazar yazar ve yazar…

“Belki istediğin şeyler gerçek olmaz ama hiçbir şey seni, onları beklemenin getirdiği mutluluğu yaşamaktan alıkoyamaz.”

Düşün çok ötesinde, gerçeği güzelleştiren bir kurgu

Anne’in öyküsü Lucy’i şaşırtacak ölçüde, sevilir ve benimsenir.

Anne ona belki kendi yaşadığı kadar muhteşem bir hayat sunmaz. Ancak para ve hatrı sayılır bir şöhretin kapılarını açar. 9 serilik bir serüvendir Anne’in hayatı Lucy için.

11 yaşındaki çocukluğundan 70 yaşındaki tatlı bir babanne olmasına kadar tüm hayatını yazar. Yazdığı her satırda kendisi vardır. Yazdığı her satır kendisidir. Anne’i anlatırken kendi hüznünü anlatır. Anne’i anlatırken düşlediği mutlulukları karakterlerine yaşatır. Bu yaklaşımındandır belki, insanlar Anne’i benimser sever ve tiyatrolarını oynamaya başlar, çizgi filmleri yapılır, filmleri çekilir.

Anne’in (ya da Lucy’nin) ünü ülke sınırlarını aşar Amerika’ya ve Avrupa’ya ulaşır. Lucy Kanada’nın en çok okunan yazarı olurken Anne de insanların sevdiği bir karakter olur. Ancak Anne ona sadece maddi açılardan güzellikler sunar. Şan ve şöhretin getirisi güzel ve mutlu hissettirecek potansiyelde olsa da kötü başlayan bir hayatın tek bir kurguyu hayata geçirmekle mükemmelleşmeyeceği aşikardır.

Hayaller kalemle somutlaşsa bile gerçekleşemeyecek kadar güzeldir çünkü.

Tanısı konan bir son

Lucy yazma serüvenine devam ederken birlikte yaşadığı, yanında büyüdüğü büyükannesini kaybeder. Hemen ardından kuzeniyle nişanlanır ve evlenir. Tüm bunlar onda bir yıkıma sebep olur. Anne’in hikayesi ise yazarı sırf kadın olduğu için edebiyatın erkek egemen dünyasında belli kesimler tarafından kabul görmez ve yazarın romanları aşağılanır. Tüm bunlar yüzünden hayatının (bize sunulduğu kadarıyla) sadece çocukluk evresinde tetiklenen rahatsızlığı depresyonla yeniden baş gösterir.

Ancak işler bu sefer biraz ciddidir. Lucy ilaç kullanmaya başlar. Kullandığı ilaçlar zamanla Lucy’de bağımlılık yapar ancak Lucy hem bu depresyonu hem de bağımlılığını gülümsemesiyle, yüzüne taktığı sahte mutluluk maskesiyle gizlemeye çalışır.

Tanısını elinde tuttuğu hastalığa sadece ilaçlarla değil en büyük yardımcısı yazarlıkla da karşı koyar. Lucy sürekli yazar. Ölüm tarihi 24 Nisan 1942’ye kadar yazar yazar ve yazar…

Toronto’daki evinde yatağının üstünde cansız bedeni bulunduğu zaman insanlar kalp krizi geçirdiklerini söylerler. Ancak bazı kaynaklara göre aslında bu bir intihardır ve bu intiharı Lucy ‘kazara’ gerçekleştirmiştir. Yüksek dozda aldığı ilaçlar nedeniyle hayal ettikleriyle hep heyecanlı atan kalbi, son kez atmış, durmuştur.

3. Bölüm: Mutlu biten sonlar sadece masallarda olur

Lucy zor bir hayatın pençesinde, kendisiyle savaşan bir kadındı.

Hayattaki olumsuzlukların tamamını kendi hayal dünyasında öldürüp yerine daha güzellerini koymaya çalıştı.

Zamanla bunu sadece düşünerek yapmak yerine yazmayı tercih etti.

Anne’i var etti ve Anne’de kendisini anlattı bize.

Ama tüm çıplaklığıyla değil olmasını istediği şekliyle…

Önce üzdü sonra delicesini mutlu etti. Bu yüzden sustuklarını, haykırdıklarını yazdı.

Ama en çok kendini, olmak istediği kendiyle birlikte yazdı. Bu iki kişiyi tek bir bedende toplayıp sırrını bize fısıldadı.

Unutmayın mutlu biten sonlar sadece bir kalemin mürekkebinden dökülür. Lucy de kendi mürekkebini hayatının mutlu sonunu yazmaya harcadı.

Her insanın sonu bir başkasının hüznünü saklar içinde.

Yazar Notu: "Anne With an E" yazarın "Anne of Green Gables" isimli kitap serisinin (9 kitaptan oluşur) ilk kitabını konu alan bir Netflix dizisidir. Bu yazıda sadece yazardan ve kitaplardan ‘genel olarak’ bahsedilmiştir. Dizi incelenmesi yapılmamıştır. Ancak bu dizi, bu metni yazan kişinin belki de hayatı boyunca izlediği en nahif, en iç ısıtan dizidir. Kesinlikle tavsiyesidir!