Ayşen Gürler

We <3 Kargala

İran Edebiyatı'ndan kopamadık bu aralar... Sanatın, bilimin, edebiyatın alaşağı edilmeye çalışıldığı toplumlarda, cesurca kalemine sarılan yazarlara ayrı bir hayranlık duyuyorum. Fars dilinin en önemli edebi eserlerinden biri olan Kör Baykuş'un yazarı Sadık Hidayet'te bunlardan biri... Öncelikle belirtmeliyim ki Kör Baykuş okuması kolay bir kitap değil. Hatta son sayfayı bitirdikten sonra üzerinize ağır bir şekilde oturuyor. Ancak daha sonra deneyimi çözmeye başladığınızda, ürkütücü, etkileyici, gerçeküstü bir nitelik kazanıyor.

Psikolojik romanın soy kütüğü, coğrafi yayılımıyla modernist edebiyatın kozmopolitizmine tanıklık eder. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sının 1866'da Rusya'da ilk kez yayımlanmasından yirmi dört yıl sonra Knut Hamsun'un Açlığı Norveç'te görünür. Bundan yirmi beş yıl sonra, Kafka'nın Dönüşüm'ü Avusturya-Macaristan'da ortaya çıkar. 1936'da, Dostoyevski ve Sartre'a meraklı bir yazar olan Sadık Hidayet, Kör Baykuş'u yayımlar. Eser, özellikle dönem olarak Rıza Şah'ın baskıcı saltanatının son yıllarına denk gelir. Kitap ilk olarak Hidayet'in memleketinde tefrika halinde yayınlandı. Daha sonra 1936'da, yazarın eğitim gördüğü Bombay'da yayınlandı ve kült statüsüne ulaştı. İlk sayfada Hidayet'in meşhur bir sözü var; "Bu eserin, İran'da basılması ve satılması yasaktır". Eser, yüzyılın ikinci yarısında, intihara teşvik edebileceği gerekçesiyle yasaklanır.

''Lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan...''

Sadık Hidayet - Kör Baykuş

Eserin etkileri

Eserde, Jung, Rilke, Poe ve en önemlisi Kafka gibi yazarların etkisi güçlüdür. Hidayet'in yazılarındaki psiko-cinsel kaygılar, benzer sorunlardan muzdarip olduğu bilinen Franz Kafka ile ilgi çekici paralellikler gösteriyor. Yazar, Kafka'nın büyük bir hayranıydı ve 1940'larda bazı eserlerini Farsçaya çevirdi. Bu yüzden Kör Baykuş, genellikle Kafka'nın yapıtlarıyla karşılaştırılır. Ancak hüzün üzerine katı meditasyonuyla, Fernando Pessoa'nın Huzursuzluk kitabını da akla getiriyor. Fernando Pessoa ve Huzursuz Heteronimleri başlıklı yazımı okursanız, eminim ki bu bağlantıyı siz de kuracaksınız.

Bu kısa roman bir itiraf olarak sunulmuştur. Anlatıcı, odasının duvarında baykuşa benzeyen bir gölgeye hitap eder. Batı'da Baykuş'u genellikle bilgelikle ilişkilendirirler. Ancak İran ve Hindistan'da kuş, kötü bir alamet olarak kabul edilmiştir. Baykuş'un İran kültüründe bir yıkım veya çürüme sembolü olarak görülmesi nedeniyle, bu romandaki her şey, başlığın kendisinde baykuş kullanılması da dahil olmak üzere, bir amaca hizmet eder. Hidayet'i yirminci yüzyıl modernist kurgusunun geniş panteonuna yerleştirebiliriz. Ancak Kör Baykuş daha çok başka bir geleneğe aittir. Hatta modernizmden uzun yıllar önceye dayanan bir endişe ve bitkinlik edebiyatı dememiz daha doğru olur. Konusu, Goethe'nin, zamanında bir dizi intihara ilham veren, karşılıksız aşk yüzünden ölümcül bir halsizliğe sürüklenen genç bir adam hakkındaki hikayesi, Genç Werther'in Acılarını'nı akla getiriyor. Bununla birlikte sosyo-tarihsel bağlamlarının özgüllüğü; Hamsun ve Kafka'nın yaptığı gibi evrensel olarak insan ruhunun kırılganlığına hitap ediyor.

''Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.''

Sadık Hidayet - Kör Baykuş
Kör Baykuş - Sadık Hidayet

Tema ve ruh

Kör Baykuş hikayesinin ana teması; yazarın gerçek ile gerçekdışı, duyusal ile manevi ve ölüm ile yaşam arasındaki ikili deneyimlerini çözmeye yönelik bir girişimdir. Bunun yanında sorunların temelinde cinsel korku, kadınları ölümle ilişkilendirme -edebiyatta yaygın bir tema- ve tiksinme vardır. Bir adamın tecrit öyküsü olan bu roman, bir simgeler labirenti, yinelenen imgeler, sosyal yorumlar, afyonun neden olduğu durumlara imalar, insanlık durumu üzerine tefekkürler, sanat üzerine ünlemler , edebi ve dini metinlere göndermeler içerir. Aynı zamanda kitaptaki kara ruh hali, 1925'den 1941'e kadar İran'ı yöneten Rıza Şah yönetimindeki bir hayata da gönderme niteliği taşır. Bu yüzden kitap, yabancılaşma hakkında evrensel bir ifadedir.

Manik kelimesi hikaye ile bağlantılı olarak önemlidir. Anlatıcı, gerçeği resmedilen görüntüden ayırmanın mümkün olmadığı bir dünyanın var olduğuna inandığında, intihar eğilimi ortaya çıkar. Yaşamdan duyulan bu bıkkınlık, ölüme, hayaletimsi bir dünyaya çekilmeye götüren şizoid intiharın bir simgesidir. Anlatıcı, bilinçaltında, cinsel temas yoluyla ilişkilerin bozulmasının hiçlik getirdiği fikrine kapılıyor. Bu yine zihinde şizoid bir unsurun varlığına işaret eder. Şizoid bir zihne sahip olan kişi izolasyon arar. Tıpkı eserde olduğu gibi...

''Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz? Bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamanı, mekanı farketmez olmuyor muyuz?''

Sadık Hidayet - Kör Baykuş

Biraz içerik

İlk bölüm, Kör Baykuş kitabının özünü oluşturan, gerçeküstü, ateşli bir merkezi sekansta yankılanan ancak açıklanamayan, beklenmedik şekilde korkunç bir olayı anlatıyor. Esere, sanrıların ve acı hatıraların kabus anlatımı, ölüm, çürüme ve ayrışma ile meşgul olma hakimdir. İlk başta anlatıcının arka plan geçmişini, çocukluğunu ve sefil mutsuz evliliğini doldurma girişimi gibi görünen şey, hızla kronolojik anlamını kaybeder. Hafıza, rüya, halüsinasyon ve saplantılı paranoya arasındaki sınırlar erir ve bulanıklaşır. Bunun yanında farklı biçimlerde yinelenen motifler - sabah sefaletleri, yıkanamayan pıhtılaşmış kan, sert, sarsıcı bir kahkahayla titreyen karakterler, bir hayvanı doğrayan bir kasap, anlatıcının aynada değişen yüzünü tanıyamaması, tuhaf, yaşanmaz geometrik şekillere ve esneyen, bükülen ve deforme olan gölgelere sahip evler, esere belirgin bir şekilde ekspresyonist bir hava katıyor.

Hidayet'ın birinci şahıs anlatıcısı, muhtemelen depresyon olan belirsiz bir hastalıktan muzdaripdir. Kendisini "çürüme ve yavaş yavaş çözülme halinde" hissediyor. Bir avuç gölgeli çevresel karakter, hikayeye uğursuz ve tekinsiz bir his veriyor. Ancak anlatım, öncelikle işkence görmüş kahramanının iç yaşamıyla ilgilidir. Öbür dünyanın tesellilerini reddediyor. Özellikle Dua'yı, yüksek ve kudretli bir varlığın şerefine, aşağı yukarı sallanmanın dindar bir uygulaması olarak reddediyor. Yaptığı bu alaycı atıf, Hidayet'in İslami dindarlığa karşı şüpheciliği, birçok milliyetçi İranlının İslam'ı İran'a getirdikleri için içerledikleri Araplara karşı antipatisiyle birleşiyor. Bu şovenizm, anlatıcısının Türk kayınbiraderi hakkında küçümseyici, ırkçı tasvirinde daha da belirgindir.

''Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var. Anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım.''

Sadık Hidayet - Kör Baykuş
Kör Baykuş - Sadık Hidayet

Son söz

Kör Baykuş eserindeki bir açıklama, kitabın doğuşuna dair bir ipucu sunuyor; ''Yazmamı sağlayan ihtiyaçtır, aşırı hakimiyet ihtiyacıdır. Düşüncelerim, gerçek olmayan benliğim ve gölgem arasında bir kanal oluşturmak için yazıyorum.'' Hidayet yaşamdan zevk almayan bir adamdı. Bu yüzden henüz yirmi dört yaşında başarısız bir intihar girişiminde bulundu. Ancak yarım kalan işini tamamlamaya kararlıydı. 1951'de, kırk sekiz yaşında amacına ulaştı ve kendi yaşamına son verdi.

İran gibi eril bir toplumda, çağdaş kültürün, büyük bir kısmının belirli bir erkek dinamiğine dayanan sahte güçlerin gelişimi açısından açıklanması gerekir. Derin bir varoluş güvensizliğinin olduğu yerde, bu eril dinamik, ''varlık''ın dişil unsurunun yerine kullanılır. Üstelik bu toplumlarda gerçeklik, normalde içinde olmanın ve bilmenin tüm dişil unsurlarının ortadan kaldırıldığı eril paradigmaya yerleştirilmiştir. Hidayet dönemi erkeklerinin, İran tarihinde ilk kez geleneksel İranlı kadınların modern yirminci yüzyıl kadınlarına dönüşmesine tanık olduklarına da dikkat edilmelidir.

Karşıt imaları ve güçlendirilmiş kadın cinselliğini tasviriyle Kör Baykuş, bir provokasyondur. Sırf bu nedenle ve bu haliyle, bugün İran İslam Cumhuriyeti'nde yasaklı olmaya devam etmektedir. Eserin en sevdiğim alıntısıyla yazımı sonlandırıyorum. Kargala'maya devam edin.

''Kendimi bütün ruhumla unutmanın uykusuna bırakmak istiyordum. Unutmam mümkün olsaydı, unutmak sürekli olsaydı, gözlerim kapansaydı da azar azar uykunun ötesine, mutlak hiçliğe gömülebilseydim, varlığını artık hissedemez olacağım noktaya varsaydım, bir mürekkep damlasında, bir musiki ahenginde ya da renkli bir ışında erir giderdim ve sonunda dalgalar ve şekiller öyle büyürlerdi ki, hissedilemezin içinde silinir, yok olurlardı. O zaman dileğime kavuşurdum...''

Sadık Hidayet - Kör Baykuş