Emine Aydın

We <3 Kargala

Hiç “intihar” üzerine düşündünüz mü? İnsanın kendi iradesiyle yaşamına son vermesi fikri bana çok karizmatik gelmiştir hep. Bir yerlerde okumuştum ve çok etkilenmiştim: Gerçek özgürlük, kişinin kendi yaşamına son verebilmesidir. Kesinlikle böyle düşünüyorum. Sağlıklı zihinsel koşullar altındaysa tabii ki. Sizce intihar eden her insanın psikolojik sorunları var mıdır? Bence yoktur mesela. İnsan gerçekten kendisine ayrılan sürenin sonuna geldiğini düşünebilir. Bunu yapabilmek bir cesaret göstergesidir. Tabii ki intihar güzellemesi yapmıyorum. Sadece karizmatik buluyorum. Benim canım tatlıdır, ben o kafaya erişemem. Sağlıklı bir zihinle erişemeyeceğimi düşünüyorum en azından. Sizi bilemem.

Orta okuldayken Martin Eden okumuştum. Bu zamana kadar okuduğum en iyi kitaplar listemde ilk ona kesinlikle girer. Belki “intihar” üzerine ilk defa o zaman düşünmüştüm. Eyleme geçmek değil. Sadece kavram üzerine düşünmek... Hala kafamda netleşmiş değil. Bu nedenle intihar etmiş yazar okumaya karar verdim bir süre. Ernest Hemingway ile başlamak istedim. Hemingway’in Nobel Edebiyat Ödülü almasında birinci etken sayılan Yaşlı Adam ve Deniz, haftanın kitabıydı. Balıkçı bir ihtiyarın açık denizdeki birkaç günü. Yazar bu hikayeyi yazdıktan on yıl sonra kendini bir av tüfeğiyle öldürmüş. Aslında kitabı okurken aklımdan çıkarmadığım tek gerçek buydu.

Denizi, insanların, onu sevdiklerinde İspanyolca adlandırdıkları gibi la mar olarak düşünürdü daima. Onu sevenler kimi zaman hakkında kötü şeyler söyler ama daima sanki bir kadınmışçasına söylenir bunlar. Olta mantarı olarak şamandıra kullanan, köpekbalığı ciğerinin çok para ettiği zamanlarda alınmış, motorlu teknesi olan kimi genç balıkçılar eril olan el mar şeklinde bahsederlerdi ondan. Ama yaşlı adam onu daima dişil ve muazzam iyilikler bahşeden veya esirgeyen bir şey olarak düşünürdü; eğer vahşi ya da fena şeyler yaparsa bu, engel olamadığındandı. Ay, tıpkı bir kadını olduğu gibi denizi etkiliyor, diye düşündü.

Yaşlı Adam ve Deniz

Yazabileceğim en iyi şey

Ernest Hemingway tarafından 1951 yılında kaleme alınan Yaşlı Adam ve Deniz, çevirmen Yasemin Yener’in notlarına bakılırsa, yazarın kendi içine en çok sinen kitabı. Çünkü editörüne bu kitabı “yazabileceğim en iyi şey” notuyla göndermiş. Bilgi Yayınevi’nin 190. basımı olarak okuduğum bu kitap, basitliğin etkileyiciliğini hissettirdi bana. Bu balıkçı hikayesi, bu kadar sıradan bir dille ancak bu kadar sarsıcı yazılabilirdi. 

Avlamaya çalıştığı kılıçbalığıyla birlikte açık denizde akıntıya kapılan yaşlı bir balıkçının hikayesini okuyoruz kitapta. Başarısızlık, azim, sadakat, saygı, sevgi, vicdan, cesaret, sabır ve eksilme hissi… Yaklaşık yüz elli sayfaya daha pek çok duygu serpiştirilmiş. İhtiyar balıkçının kramp giren eliyle olan monoloğuysa gerçekten okumaya değer. “Kramp”a bakış açısı da…

Kramptan nefret ediyorum, diye düşündü. İnsanın kendi bedeninin ihaneti bu. Başkalarının yanındayken çürümüş et zehirlenmesinden ishal olmak ya da bundan kusmak utanç verici. Ama kramp, insanı özellikle yalnızken utandırıyor. 

Yaşlı Adam ve Deniz

Ümitköy'de bir sokak

Tekrar yazarın intiharına dönecek ve bu kitabı yazdıktan on yıl sonra intihar ettiğini düşünecek olursam, kitapta bu fikre dair hiçbir iz bulamadığımı söyleyebilirim. Daha önce de bahsettiğim gibi bu kısa hikayede pek çok duygu var ama ölüm, sadece balıklar üzerinden konuşuluyor.

Ben de bu yaşam libidosundan yola çıkarak kendimi son derece enerjik bir sokağa attım. Ümitköy Mutlukent Mahallesi’ne, Galeria’nın hemen arka sokağına... İntihar üzerine düşünmek ve okuma yapmak için pek uygun bir sokak değil aslında. Ne zaman gitsem keyiflenirim, enerjim yükselir. Ama zaten Hemingway de ölüme dair bir enerji vermiyordu kitapta. Eninde sonunda kendini öldürmüş olduğu gerçeği de mekan seçimimi pek etkileyemedi demek ki…

Gomez Cafe

Bir mekana karar verip gitmediğim için cadde boyu arabayla ilerledim. Park yeri bulduğumda sağ tarafımda Gomez Cafe vardı. Daha önce defalarca önünden geçmeme rağmen içeri hiç girmemiştim. Sanırım deneme günüm, bugündü. Kapısında kocaman “pet friendly” yazan mekanda sizler kadar hayvan dostlarınız da rahat eder, eminim. Zaten etrafta pek çok kedi-köpek kulübesi ve mama kabı da var. Küçük bahçesindeki yemyeşil ağaçların altında sessiz sakin oturup kitap okuyabilirsiniz. Üst katta bulunan çalışma salonunu da akşam 19:00’a kadar kullanabilirsiniz. Bir de kendi yaptıkları tatlılarını deneyebilirsiniz ki diyet bozsanız bile pişman olmayacağınıza eminim. 

Akşam saatlerinde giderseniz, çıkışta sokak boyunca yürümeyi ihmal etmeyin. Sanki bir tatil beldesinin sokağında yürüyor gibi hissedeceğinize eminim. Gülüşme seslerine çatal bıçak sesleri karışır, sonra onlara uzaktan müzik sesi eşlik eder. Anda kalır ve iyi hissedersiniz. Belki de yaşamayı daha çok seversiniz.

İntihar eden yazarlar serisine Jack London’la devam etmeyi planlıyorum. Hemingway’e kesinlikle tekrar döneceğim. Bir yerlerde bir iz olmalı, öyle değil mi?