Bugün göğüs dekoltemde temas var. Herhangi bir konuya yahut duyguya temas etmeden başarılı olmak, mutlu olmak, huzur sahibi olmak... Neredeyse imkansız... Belki bazı şeyler istisna olabilir.
TCMB'nin yeni başkanı geçtiğimiz günlerde basının karşısına geçti ve elinden geldiğince, dili vardığınca açıklamalarda bulundu. Kolay değildi; empati kurmak lazım! Nitekim, işin içinde siyaset var. TCMB'nin yıl sonu enflasyon beklentisini 58% olarak güncellediklerini beyan etti.
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp’in toplantı öncesi ve sonrasındaki açıklamalarını dinlemenizi, okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Demiralp’in toplantı sonrasında kaleme aldığı yazının bir kısmını da paylaşmak istiyorum. “Merkez bankası, ileriye yönelik niyeti konusunda piyasaları ikna ederek daha yüklü faiz artışlarına gerek kalmadan enflasyon beklentilerini kontrol altına almayı hedefler. Sonradan gelecek faiz artışlarının dozu tipik olarak azalır. Şayet bunu yapmaz ve faiz artışlarının dozunu giderek artırırsa o zaman piyasalar merkez bankasının önceden öngöremediği bir problem olduğunu düşünerek kendi enflasyon beklentilerini de yukarı çekerler. O yüzden kademeli faiz artışları tipik olarak yüksek dozda başlar ve doz azaltarak devam eder. Bu beklentiden yola çıkarak TCMB’nin en ağır silahını baştan çektiğini ve bunun da iki toplantıda toplam 9 puanlık bir faiz artışı olduğunu düşünürsek sene sonuna kadar toplam 2-3 puan gibi minimal bir faiz artışı beklemek gerçekçi olabilir.” Basının; daha doğrusu halkın, piyasanın karşısına geçmek temas anlamında önemliydi ancak zaman zaman “temassız” gibi de davrandı başkan. Niye? Siyaset devredeydi zaar!
Kafamdaki soru
Kafamdaki soru şu ki; yerel seçimler sonrasında da siyasetin ekonomi üzerinde etkisi şu ankine benzer şekilde devam edecek mi? 2024 sonu için 33%’e çıkartılan enflasyon tahmini 40% civarlarında kendine yer bulacağını ve yerel seçimler öncesinde politika faizinin 20% veya biraz üzerinde olacağını kabul olarak alalım. Bu durumda, Mart’taki yerel seçimler sonrasının hemen akabinde faize önden yüklemeli vb. bir hareket yapılmasına “izin” çıkar mı? Zannediyorum; bunlar konuşulmuştur!
Şu sıralar tekrar konuşmaya başladık. Satış personelinin önemi artmaya başlayacak hemen hemen her sektörde. Bilhassa yatırım aracı olarak görülen malların satıldığı sektörlerde... “Tok satıcı” dönemi bitiyor mu? “Temasta başarılı” satıcıların tekrar önem kazanacağı bir döneme giriyor olabiliriz. ''Olabiliriz'' çünkü Türkiye'de bu konularda 100% emin olmak mümkün değil. Zira bir yandan kuvvetli bir şekilde enflasyon devam ediyor. Bir bakmışsınız; yine mal yere düşmeden satılıyor… Belki yere düşmeden havada satılmaz ama ayağa da düşmez?
Belki, belki, belki...
Niye? Değişken dinamiklerin bol olduğu bir ülkede yaşıyoruz çünkü. Türkiye'nin ilk 6 ayda yaptığı zeytin ve zeytinyağı ihracatı, geçen yılın tamamında gerçekleşen ihracatı geride bırakmıştı. 2 gün önce mi ne oldu? 3 aylığına zeytinyağı ihracatı yasaklandı. İhtimalli bir cümle daha söylemek gerekirse; zeytinin kendisi paçayı kurtardı ''gibi'' görünüyor. Öte yandan, bana düşmez fakat balık üreticileri kaşınıyor; şimdiden söylemiş olayım! Türkiye'nin ilk 6 aydaki su ürünleri ihracatı 829 milyon dolar olmuş. Geçtiğimiz yıl aynı dönemde 760 milyon dolar imiş. Allah yardımcıları olsun ne diyim!
Bir ürün yahut hizmet satın alırken kredi kartıyla temassız ödeme esnasında, satıcının müşterinin elinden kredi kartını alıp pos cihazına temassız okutmayı bıraktığı gün; yani müşterinin kendi elleriyle temassız ödeme yapmaya hak kazandığı gün Avrupa Birliği'ndeyiz. Çok öpüyorum...