Bugün göğüs dekoltemde para var. Parayla saadet olur. En azından olmuşları var. Olmaz ferasetiyle konuya yaklaşırsan aptallık etmiş olursun.
Yapmayın, etmeyin diye yalvarmak istiyor insan. Yine savaş… Yine çocuklar… Sosyal medyada gördüğüm videolar akıl alacak gibi değil. Gözlerim doldu, çok üzüldüm. “Ya savaş büyürse…”, “diğer ülkeler de dahil olursa…” derken hali hazırda yaşanan dramı unutuyoruz. İnşallah benim gördüğüm videolara siz rastlamazsınız. Belki de inşallah rastlarsınız…
Otomotiv sektörü soğuma anlamında ilk etkilenen sektör oldu desek yanlış olmaz herhalde. Paranın maliyeti bu kadar yüksekken stok günleri 1-2 haftayı bulunca baskı ve buna bağlı panik kaçınılmaz oluyor. Konut sektörü otomotive nazaran iyi durumda. Nitekim, konut 1 etkilendiyse otomotiv 3 etkilendi gibi… 2024 yılında otomotivde filo satışlarının toplam satışların içerisindeki payı artacak görünüyor. Yahu neyse ne!
Sabah kalktın 6:30’da, 6:40 gibi çıktın evden. Deniz sahiline yakın oturduğun için birkaç dakika içerisinde içini titretmeyen 15 derecelik havaya “selam” çaktın beyninin sol tarafından. Yeşilin yanmasını beklemeden geçtin karşıya; yerinde durmak istemiyorsun çünkü. 300-400 metre yürüdün yürümedin, başladın koşmaya. Tam sahile varmadan gövdesinden eğilmiş çam ağacının sarkan dalına kafan değmesin diye ufak bir zikzak çizerek hafiften eğilmek zorunda kaldın; ki her sabah aynı terane. Rüzgarın en kuvvetli olma ihtimalinin olduğu köşeyi döndükten sonra bir tık daha hızlandın. Vapur limanın kafasını geçmiş maalesef. Süt liman da değil bugün. Olsa bakıyor muydun ki? Starbucks’taki kahveyle fiyatı aynı gibi olan Beltur’u geçtin, sabahları çay tost satmak için erkenden açan kokoreççiye yaklaşmak üzeresin. Yine geldi o kokoreçin yağlarının damladığı kömürün sönmüş halinin kokusu. Kanıksadığın için mideni bulandıracak düzeyde etkilenmiyorsun artık. Su dolu leğendeki balıkları gördün. Pür dikkat kesildin tabii ki. Seviyorsun bakmayı. “Long” diye tabir edilen lüks makam aracı bekliyordu yine bekleneni vapur iskelesinin önünde. Herhalde çalışır vaziyette! Otobüs henüz gelmediği için durakta oturan 3 kişinin 2’si telefona, biri sağa sola bakıyordu. Sıkılmıştı galiba bakmaktan… Ya da internet paketi… Migros’un önündeki simitçiyi simit satarken nadiren denk geliyorsun. Nero orada ama sende Starbucks’ın uygulaması var. Hızlandın şimdi biraz. Deniz otobüslerine yakıt ikmalinin yapıldığı alanda duran ayağı aksak köpek yine havladı tabii. Hızlanmadın ama 5 km’yi çok rahat koşabileceğini düşündün yine. Bir aralar geliyordu 20 yaşındaki Mitsubishi, açıyordu sağ sürgülü kapısını ve koyuyordu biber, domates, roka, yumurta, salatalık kasalarını yolun kenarına. O noktadan sonraki ışıklardan geri dönerek güneşi emmeye başladın. Gelsin D vitamini… Arkandan gelen 50 yaş üstü 4’lü koşu grubuna ters istikametten kablosuz kulaklıkla yaklaşan adam çok yüksek selam verdi tabii. “Günaydın! Kolay gelsin Mustafa Abi!” Aynı apartmanda oturan, ara sıra çıkıntılık yapan bir sakin tonuyla verilen selamdı sanki. Tenis kortunun yanındaki spor aletlerini pas geçemiyorsun. 10-15 dakikanı ayırdıktan sonra ver elini “sade, küçük filtre kahve” tabii ki. Bazen söylemene dahi gerek kalmıyor artık. Dönüş yolundaki tek farklılık yoldaki araç sayısı. Kalanı mühim değil.
Mühim değil demeyin. Parayla saadet olabiliyor.