Emine Aydın

We <3 Kargala

Bir süredir iş güç, hastalık, motor dersleri, podcast kayıtları derken salı rutinim sekteye uğramıştı. Ama direniyorum. Çünkü beni en çok ayakta tutan aktivitelerden salı rutini okumalarım, gezmelerim ve notlarım. Motor ve podcast heyecanımla ilgili de sayfalarca yazabilirim aslında. Ama şimdilik haftanın kitabına odaklanıyorum. Kitap zaten yeterince kaotik. İşte karşınızda Murat Menteş ve Fink!

Kendimi bir süredir hediye kitaplara bıraktım. Okuma listem kabarık aslında. Ama hediye kitap okumak da ufkumu açıyor. Farklı tarzlar deniyor, yeni kalemler tanıyorum. Aynı haftada farklı arkadaşlarımdan gelen iki farklı Murat Menteş kitabı olunca çok fazla düşünmedim. Sadece birini seçip harekete geçtim. Aslında her ikisi de kendi Murat Menteş kitabını oldukça iyi pazarladı. Daha yeni yazıldığı ve daha sansasyonel olduğu için Fink kitabını tercih ettim. Ettim etmesine de…

Ne okuyorum ben?

Fink daha ilk sayfasından itibaren öyle hareketli, öyle mekandan mekana atlıyor ki ben de bir mekanda sabit kalıp okuyamadım. Fotoğrafından da anlaşılacağı üzere kitap benimle biraz fazla gezdi, yıprandı. Ümitköy’den Mamak’a; Keçiören’den Batıkent’e Ankara turu attığı yetmiyormuş gibi iki defa da İstanbul gördü bu kısa sürede. Trafikte benzinlikte okumuşluğum bile var. Bence kitap benim koşturmacamın hakkını verdi, ben de bu enerjiyle kitabın…

Bu romanda anlatılanlar gerçek olmasaydı onları uyduramazdım.

Murat Menteş

Fink baştan sona kendime “Ne okuyorum ben?” sorusunu sorduran tek roman olabilir bugüne kadar. Negatif anlamda sormuyorum bu soruyu ama. O kadar gerçek ki bunun bir roman olduğunu unutuyorum bazen. Zaman, mekan ve karakterler anlamında o kadar kaotik ki “E ben şimdi ne okudum?” sorusunu tekrar soruyorum kendime. İki sayfa okuyup bırakabiliyorum. Ama merak da ediyorum bir taraftan. Gerçekten kitabın oluşum aşamasındaki heyecanını hissettim okurken.

Ne anlatıyor Fink?

Murat Menteş bir imza gününde Göksenin Yıldırım isimli bir okuruyla tanışıyor. Pek hevesli olmasa da birlikte bir kahve içiyorlar. O sırada Göksenin Yıldırım’ın hayatıyla ilgili dinlediği hikayelerden oldukça etkileniyor. 10 yıl Asya-Pasifik ülkelerinde modellik yapan ve Goku Sky adıyla bilinen Göksenin Yıldırım’ı yeni romanının baş karakteri yapmaya karar veriyor. 

Kitapta kendi ismiyle ya da takma isimlerle pek çok ünlüden de bahsediliyor. Kıvanç Tatlıtuğ, Leonardo DiCaprio ve Sedat Peker bunlardan sadece birkaçı. Goku Sky ve inişli çıkışlı hayatı, kendi anlatımıyla ve Murat Menteş’in kaleme almasıyla romanlaştırılmış. Anlatılanların hepsi gerçek. Yazar sanki biraz abartı tozu atmış üzerine. Bir de seci sanatını kullanarak yazmış. Yani kafiyeli bir dil kullanmış. Ama bunu yaparken anlatıcının hikaye sırasıyla hiç oynamamış. Biraz  boşlukları doldurmuş, biraz olayları parlatmış. Sonuç olarak kanlı canlı bir adamı tutup kendi romanına kahraman yapmış. Şimdi de baş karakteriyle imza günleri yapıyor. Kesinlikle saygı duyulası…

Ne umdum ne buldum?

Ben magazin severim. Kitap bende kapağına bakar bakmaz merak uyandırdı. Bence kapak fotoğrafı için Can Mocan ve kapak tasarımı için Adnan Elmasoğlu da kesinlikle övgüyü hak edenlerden. Tam olarak ne beklediğimi bilmesem de kitaptan beklentim yüksekti. İlk elli sayfada zorlandım. Sonra kendimi sadece akışa bırakmaya karar verdim. Zaten o kafiyeli dil sizi alıp götürüyor. Keyifli bir merak, meraklı bir keyif hissettim sayfalar ilerledikçe. Bittiğindeyse devamını istedim. 

Göksenin Yıldırım’ın yan karakter olduğu başka bir romanla devam edeceğini söylüyor Murat Menteş. Bize de merakla beklemek kalıyor. Fink bence hikayesiyle de tekniğiyle de iddialı bir deneme olmuş. Son derece de başarılı olmuş bana sorarsanız. Hem Goku Sky hem de Sofian Bebe ile tanışmak istedim. Zaten instagramdan da ekledim. 

Röportaj mı? Neden olmasın?