Nisa Nur Kuk

We <3 Kargala

Disney+'ın şu sıralar en çok izlenen dizilerinden Dünyayla Benim Aramda, bana kalırsa tam anlamıyla Fransız bakış açısıyla kaleme alınıp bir yerlerde aslını gizleyememiş bir Türk dizisi. Gelin; izlemeye değer mi diye üzerine biraz konuşalım!

Dizinin yayınlanan ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor. İkinci sezon hakkında henüz açıklama yapılmadı. Başrollerde Buğra Gülsoy, Demet Özdemir ve Hafsanur Sancaktutan var. Metin Akdülger de son bölümlerde giriş yapsa da diziye bomba gibi geliyor.

Dünyayla Benim Aramda konusu şu şekilde: Tolga kariyerinde ilerlemek isteyen bir oyuncudur ancak kendisinin de pek hoşlanmadığı TV dizileri içinde kısılıp kalmıştır. İlkin bir derginin yöneticisi; oldukça başarılı ve güçlü bir kadın imajıyla karşımıza çıkıyor. İlkin ve Tolga'nın rüya gibi başlayan ilişkisi geçen 4 yıl ile bir çıkmaza giriyor. Tolga yaşadığı kariyer bunalımı ile iyice ilişkide ulaşılmaz hale gelince ilişkisini kurtarmak isteyen sevgilisi, ona ulaşıp sorunlarını anlamak için tehlikeli bir oyun oynuyor.

Aşkta taktik olur mu?

Her şey İlkin'in sevgilisine ulaşmak için açtığı sahte sosyal medya hesabı ile başlıyor; Berlin… Tolga kendisini anlayamayacağını düşündüğü için hayat arkadaşına açmadığı dertlerini sosyal medya üzerinden henüz tanıştığı Berlin ile paylaşmaya başlıyor. Berlin ile Tolga başlarda masumca yakınlaşırken İlkin ile Tolga'nın ilişkisi de yeniden canlanmaya başlıyor. Bu durumda Berlin'i kıskanmak ile ilişkilerinin gidişatından heyecan duymak arasında kalan İlkin'in çırpınışlarını görüyoruz. İlkin oyunu bitirip bitirmemek arasında seçim yapmaya çalışırken Tolga da Berlin ile görüşmek istiyor. Böylece İlkin zarlarını atıyor ve kararını veriyor. Kendi elleriyle hazırladığı güzel ve masum stajyeri Sinem'i Berlin olarak Tolga ile buluşmaya yolluyor.

Küçük Balık Sinem

Sinem toy ve korkak bir kızdır. Görünmez mürekkepli kalemle yazılmış bir yazıdır. Hayatını fenerinin ışığının üzerine tutulmasını bekleyerek geçirmiştir. Önce -klişedir- tüm hayatı altüst olur; idolu olan İlkin tarafından işten kovulur, evden atılır, otobüsü kaçırır ve beş parasız kalır. Ama öyledir ya! "Nereden bilebiliriz ki altının üstünden daha iyi olmadığını?" Ertesi gün Cindrella olacaktır. Zor durumda kalan Sinem, İlkin'in teklifini kabul etmek zorunda kalır. Bir gecede Berlin olur. Şık kıyafetler içinde oldukça lüks bir otelin barında Tolga ile buluşmaya gider. Berlin bir suret kazanmıştır. Yani gerçek anlamda bu ilişkinin içine karışan bir üçüncü kişi vardır artık.

Berlin mi? Sinem mi?

Tolga'nın karşısındaki Berlin değildir. Hatta mesajlarda oldukça kendinden emin ve cesur olan bu kadın, karşısında bir o kadar ürkek ve savunmasızdır. Bu yüzden Sinem, Tolga'yı etkiler. İşler buradan sonra sarpa sarmaya başlar. Güçlü bir kadına yetemeyen erkek tiplemesini iyice hissetmeye başlıyoruz buradan sonra. Çünkü Tolga karşısındaki kişide ihtiyaç duyulma hissine kapılmaya başlıyor. İlkin gibi istediğini kendi elde etmeye alışkın bir kadında yeterince güçlü olamayan ve onu asla tam olarak fethedemeyeceğini düşünen Tolga; Berlin'de kendinden mutluluk duyuyor.

Kaybetmeye ya da pes etmeye alışkın olmayan bir kadının bitiremediği ilişkisini kurtarmak için çırpınışları mı yoksa bitirebilmek için kendine oynadığı bir oyun mu?.. İpleri koparıp Tolga'dan uzaklaşmaya çalışırken hayatına giren Kenan karakteri ile artık çiftimizi yeni insanlarla oldurmayı denerken görüyoruz. Gerçekten yalnızlık bu kadar korkunç mu? Yorucu ve kopmuş bir ilişki sonrası hiç dinlenmeden, kendinle kalmadan illa bir ilişki mi yaşamalı? Gerçekten anlamlandıramadım.

Dünyayla Benim Aramda izlerken en sevmediğim şey, karakterlerin tüm hayata bakışının sadece aşk üzerinden anlatılması oldu. Tabii ki ana odak bu olsa da karakterlerin, sadece belirli persona etiketleriyle anlayabileceğimiz kadar verilip geçilmesi çok amatör duruyordu bana kalırsa. Bu etiketler de fazla göze sokuluyor. Basit bir hikaye ile ilerlediği için oldukça akıcı ancak cidden sonunda oturup "buradan bir şey çıkardım mı?" diye düşünüyorsunuz. Eğer yeterince romantik komedi filmi izlemişseniz; cevabınız hayır oluyor.

Ayrıca sosyal medyada, televizyon dizisi olan Yasak Elma dizisine benzetilmiş. Ancak aslında senaryoda  Philippe Blasband’ın ülkemizde de sahnelenmiş olan Nathalie oyunundan  esinlenmeler var gibi. Opera sanatçısı Sonia, boşanmak üzere olduğu eşinden intikam almak istiyor ve seks işçisi olan Nancy’yle anlaşıyor. Her ne kadar İlkin'in amacı intikam almak değil de sevgilisini anlamaya çalışmak olsa da karakter tiplemeleri bakımından da benzerlikleriyle bir yeniden yazım eseri olarak düşünülebilir.