Ziya Şahinöz

We <3 Kargala

Seri Cinayet” kavramı, Düsseldorf’da ve çevresinde dokuz kişiyi öldüren Peter Kurten’e atfen, 1930’da Berlin Polis Müdürü Ernst Gennat tarafından uyduruldu. Amerika’da kırk dört yıl sonra, FBI davranış bilimcisi Robert Ressler, “seri katil” kavramını özellikle, her biri “soğuma dönemi” ile ayrılan, ayrı olaylarda üç veya daha fazla cinayet işleyen bir kişiyi tanımlamak için benimsedi.

Hepimizin rüyalar ve özgürlükler ülkesi olarak bildiği Amerika Birleşik Devletleri, madalyonun öteki tarafından bakıldığında suç oranları oldukça yüksek sayılan bir ülke. Ne yazık ki bu tablonun oluşmasında en büyük etken ülkenin eyaletlerle birbirinden keskin çizgilerle ayrılmış olması. Her biri kendi içerisinde bir ülkecik olan bu eyaletlerin yasalarından, hukuk sistemlerine kadar birçok alanda birbirinden ayrıştıklarını söyleyebiliriz. Çok uzun yıllar boyunca suç oranları istatistikleri açısından idam cezası olmayan eyaletler ve olanlar arasında dev uçurumlar vardı. Son yıllarda bu farklar kapanmaya başlasa da hala gözle görülür derecede hissediliyor.

Geçtiğimiz yıl ulusal istihbarat ajansları ve hükümet tarafından açıklanan verilere göre 21 bin 500'den fazla cinayetin işlendiği 2020 yılının, cinayet sayısı bakımından 1990'ların ortalarını yeniden yakaladığı, ancak 100 binde 6,5 olarak gerçekleşen cinayet oranının 1980 ve 1990'lı yılların halen yaklaşık yüzde 40 altında olduğu belirtildi. Özellikle 1980’li yıllarda silahlanma furyasının başlamasıyla birlikte, sıradan insanların kendilerini korumak veya avlanmak amacıyla görece masumane sebepler gösterilerek silahlara erişimlerinin kolaylaştırılması ülke genelinde korkunç felaketlere yol açtı. Toplumsal olarak hali hazırda karmaşık yapıya sahip olan ABD’de bu durum, eyaletler arası yasa farklılıklarının getirdiği boşluklardan faydalanan seri katillerin ortalıkta cirit atmasına yol açtı. Çok yakından tanıdığınız ve sevdiğiniz komşunuzun ertesi gün azılı bir seri katil olduğunu öğrendiğinizi düşünün. Yitip giden onlarca masum insanın yanı sıra, onların arkada bıraktıkları travmalarla yüzleşmek zorunda kalan ve dünyanın güvensizliğini sert bir tokat gibi suratına yiyen kabuslarda yaşayan mağdurlar ülkesine dönüştü, rüyalar ülkesi…

Doğuştan gelen bir güdü mü?

Çeşitli sebeplerle insanların canına kıymak… Ne olursa olsun korkunç, hastalıklı bir zihnin ürünü bu. Katil olunur mu doğulur mu? Öldürme arzusu ve psikoloji üzerine çalışmalar yapan binlerce bilim insanının hala yanıtlayamadığı bir soru. Bir insanı başkasının yaşamını sonlandırmaya iten şey nedir? Nasıl bir ruh hali bu denli cani ve safi kötülük içeren o eyleme insanı yönlendirir? İçerisinde büyüdüğü çevresel koşullar mı onu bir katil haline getirir? Yoksa o kötülük aslında hep içinde vardır da açığa çıkmayı mı beklemektedir? Aslına bakarsak insanların özünde hayvanlardan hiçbir farkı yok. Sadece artık eskide yaptığımız gibi mızraklarla avlanmıyor ve birbirimizle acımasızca savaşmıyoruz. Ancak bunun güncellenmiş versiyonu çok yaygın. Kabullenmiş ve hayatlarımıza devam ediyoruz sadece. Gün içerisinde yaptığımız her hareket belki de kelebek etkisiyle bir yerlerde birilerinin ölümüne yol açıyor. Gizliden gizliye insanlık zaten devamlı kendini yiyip bitiren bir kanser. Sürekli kendimize ve çevremize zarar verme eğilimindeyiz. Doğamız bu. İçimizde var.

Bazılarımız bunu açıktan yaşadığındaysa ortaya felaket olarak nitelendirdiğimiz tablo çıkıyor. Kendine ve iradesine hâkim olamayan bazı insanlar, içlerindeki kötülüğü başkalarına zarar verme yoluyla ortaya çıkarmayı tercih ediyor. Özellikle de devletlerin cezalandırma sistemlerinin zaafını keşfetmiş olanlar bunu yapmak için bir dakikasını bile kaybetmek istemiyor. Kan dondurucu bu sansasyonel cinayetleri işleyen katillerden kimisi zevk için bunu yaptığını ifade ediyor, kimisi para için, kimisi de intikam. Fakat sebep ne olursa olsun insanlık tarihi kadar eski olan öldürmek eylemi, asla haklı çıkarılamaz. Kimse bir başkası tarafından canice hayatının elinden koparılıp alınmasını hak etmez.

Tedavisi mümkün mü?

Bunun için uzmanlar ABD’de bir dönem furya haline gelmiş seri katil vakalarını masaya yatırdı. Didik didik ederek insanları buna iten ana nedeni psikolojik açıdan yorumlayıp keşfetmeye çalıştılar. Katillerin ve öldürme içgüdülerinin farklı bir yolla engellenebileceğini savundular. Terapi veya arınma gibi yöntemler üzerinde yoğunlaştılar. Bu konu hakkında CIA ve FBI gibi üst düzey kurumların kamuoyuna açık olarak paylaştığı bazı dosyalara sizler de göz atabilirsiniz. Ayrıca Netflix veya benzeri platformlarda da ünlü seri katillerin hayatlarına dair çok yönlü ele alınan psikoloji-polisiye tarzı belgesel diziler bulunuyor, onlara da göz atabilirsiniz. Hepsi birbirinden ilginç ve hüzünlü gerçekten.

Her katilin biraz buruk bir hikayesi olduğu ve çocukluklarının gerçekten sevgiden yoksun ve yapayalnız geçtiğini görmemiz onları bu ortak paydada buluşturan şeyi bize biraz daha açık gösteriyor. Sevginin başarmayacağı hiçbir şey yok, sevgisizliğin de... Yoksa normal bir insanken canavara dönüşmeyi kim ister ki? Tedavi edilerek belki de bu dürtüden kurtulabilecek canavarları görmezden gelmemizle onları daha da büyütüp toplumsal açıdan nasıl bir felakete yol açtığımızın bilincindeyiz artık. Dünyada olup biten her şeyden aslında bir miktar da bizler sorumluyuz.

Şimdi gelin hep beraber tüyler ürpertici lakaplar takılan, yaptıklarıyla tarihe geçen, hatta bazı kesimlerin sempatisini bile kazanan, görünümde oldukça normal ve dürüst bir genç adam sanılan ancak şeytani ölçüde zeki olan ya da dehşet verici birçok acıklı hikâyeyi bünyesinde barındıran bazı Amerikalı seri katillerin öykülerine kısaca göz atalım.

1) Harvey Glatman / Los Angeles, California (1957-58)

“Benimle olmaktansa ölmeyi tercih ederler.”

Colorado'da yetişen Harvey Glatman, tavşan dişli, sıska ve yalnız biriydi. Daha çocukken, antisosyal davranışlar ve tuhaf cinsel eğilimler sergilemeye başladı. Delikanlıyken, kadınların dairelerine giriyor ve onları bağlayıp, tecavüz ediyordu. Ve daha sonra hatıra olarak fotoğraflarını çekiyordu. 1945 yılında Glatman bir eve girerken yakalandı ve hırsızlıkla suçlandı. Kefaletle serbest bırakıldığı sırada bir kadına tecavüz etti ve sonucunda sekiz ay hapis yattı. Tahliye olduktan kısa süre sonra bir dizi gasp olayından mahkum olacağı New York, Albany'ye taşındı. Tutuklandı ve psikopat teşhisi kondu. Bununla birlikte, Glatman örnek bir tutsaktı ve 1951'de şartlı tahliye edildi. Sonraki yedi yıl boyunca Colorado, Denver'da bir televizyon ta­mircisi olarak çalıştı.

1957'de Glatman Los Angeles'a taşındı. Takma adlar kullanarak, manken yapma vaadiyle genç kadınları kendine çekmek için kendine fotoğrafçı süsü verdi. Kurbanlar için modellik ajanslarını trolledi ve kadınları otel odalarına çekti; burada kadınlara para vererek, dedektif dergilerinde yayınlanmak üzere olduğu bahanesiyle onlara esaret pozları verdir­di. Fotoğraflarını çekerken Glatman tara­fından cinsel tacize uğradılar. Daha sonra onları boğdu, bedenlerini fo­toğrafladı ve çölde çöpe attı. Bu durum ta ki arabasında bir kadının başına silah dayamış onu zorla kaçırmaya çalışırken bir polis memurunun olayı fark edip müdahale etmesi ve azılı katili tutuklamasına kadar sürdü. Soruşturmacıların kısa süre içinde kurbanlarının suçlayıcı fotoğraflarını evinde bulacaklarını bilen Glatman, üç cinayetini itiraf etti ve sonunda fotoğrafları içeren alet kutusunu polislere verdi. İki kez birinci derece cinayetten suçlu bulundu ve ölüm cezasına mahkum edildi. 18 Eylül 1959'da Glatman, San Quentin Eyalet Hapishanesindeki gaz odasında idam edildi.

2) Ted Bundy / Washington’dan Florida’ya kadar 7 ABD eyaleti (1961-78)

“Yalnızca öldürmekten zevk alıyorum.”

Ted Bundy iyi görünümlü bir hukuk öğrencisiydi. Her zaman büyüleyici ve çekici görünüyordu. Kimse onun Charles Manson ya da Dennis Nilsen gibi seri katil olabileceğini düşünemezdi. Ted'in kurbanlarının çoğu da farklıydı. Çoğunlukla güzel, beyaz, orta sınıf üniversite öğrencileriydi. Ve genelde seri katillerin peşine düşeceği savunmasız kadınlar değillerdi. Ted Bundy'nin bilinen 30 kurbanı, savunmasız olduklarının farkında değildi. Onlar bir şekilde yardım etmek için durduklarında kurban haline geldiler. Bundy yelkenlisiyle veya kitaplarıyla yardım için istekli, kendine ihtiyacı olan bir genç süsü verecekti; bir kolu askıda sahte kol alçı takarak ya da koltuk değnekleriyle topallayarak. Onları Volkswagen Beetle'ına yakınlaştırdığında, Bundy arabanın altındaki bijon anahtarına uzanıyor ve başlarına vuruyordu. Daha sonra onları sarıp sarmalayarak arabanın içine atıyor ve kelepçeliyordu.

Bundy rol yapmayı, kurguyu seviyordu. Ayrıca kaçırmak ve öldürmek için geceleri apartmanlara giriyordu. Özellikle üniversiteli kızlara ortadan ayrılmış uzun kahverengi saçlarla yaklaşacaktı. Günün tarzıydı ama bazıları, farkında olmadan, saçlarını bu şekilde uzatan bir kız arkadaşından intikamını bu şekilde alıp almadığını merak ediyor. Belki de, tahminde bulunuyorlardı, onu terk etmiş veya aşağılamıştı. Tüm bu travmalar başkalarının hayatına mal oldu.

Bundy'nin aile geçmişi karmaşıktı. Büyükanne ve büyükbabasını gerçek ebeveyni ve gerçek annesi Eleanor'u ablası sanarak Philadelphia'da büyüdü. Çok erken yaştan itibaren, Teddy -o zamanlar Theodore Robert Cowell- insanları korkutmaktan zevk aldı. Belki de küçükken tacize maruz kalmış veya ailenin üyeleri arasında şiddete şahit olmuştu.

İlk kurbanı şüpheli

Bundy'nin ilk kurbanı, 31 Ağustos 1961 sabahı Washington, Tacoma'daki evinden kaybolan sekiz yaşındaki Ann Marie Burr olmuş olabilir. Asla bulunamadı. Bundy, Burr ortadan kaybolduğunda 14 yaşındaydı, kaybolmasıyla bir alakası olduğunu reddetti. Bununla birlikte, dedektif Robert Keppel'in Bundy'nin ilk kurbanının adını asla açıklamadığı iddiası, kızı öldürdüğü yönündeki spekülasyonları tetikledi. Ann'in Bundy'nin ilk kurbanı olduğunu düşünmek için iyi bir neden var. Ted ve annesi, annesi evlenmeden önce Burr'ın mahallesinde aile üyeleriyle birlikte yaşıyordu. Bundy taşındıktan sonra bu akrabaları ziyaret etmeye devam etti. Tacoma polisi Ann Burr'ın kayboluşuyla ilgili spekülasyonu ciddiye almasa da, ailesi ciddiye aldı. Ayrıca, Bundy ile hapishanede mülakat yapan Louisville Üniversitesi Adalet İdaresi Bölümünde profesör olan Dr. Ronald Holm, Bundy'nin ilk cinayetini 15 yaşındayken işlediğini kabul ettiğini iddia etti. Bundy'nin kabul ettiği ilk cinayeti Ocak 1974'teydi.

Bundy'nin ilk tutuklanması ise Ağustos 1975'te meydana geldi. Sabah saat 03:00'tü ve otoyol devriyesi görevlisi çavuş Bob Hayward, Bundy'nin farını açmadığını fark ettiğinde Salt Lake City banliyölerinde sürüyordu. Hayward, Bundy'yi durdurmaya çalışınca kovalamaca, terk edilmiş bir benzin istasyonunda köşeye sıkışıncaya kadar devam etti. Arabası incelenince, Bundy'yi daha da töhmet altında bırakan kızlara ait saç telleri bulundu. DaRonch, Bundy'yi bir polis hizalamasında teşhis edince adam kaçırma ve saldırı nedeniyle tutuklandı. Dedektifler onun cinayet işlemiş olmasından şüpheleniyordu, ancak sağlam kanıtlara ihtiyaçları vardı. Cinayet kurbanı Caryn Campbell'in saçları arabasında bulununca kanıtlar da ortaya çıkmış oldu.

Avukatı kendisi

Kanun çatışmalarından yararlanan Bundy, kendi avukatlığını yaptı. Davalarda bir mola sırasında, mahkemenin hukuk kütüphanesini kullanma izni aldı. Tek başına kalınca Bundy bir kütüphane penceresinden atladı ve Aspen Dağına doğru koştu. Polis firariyi çalıntı bir arabada yakalayana kadar Bundy altı gün boyunca kamp alanlarında dolandı. Bundy, Colorado'daki Garfield County cezaevine yerleştirildi. İkinci kaçışı aylarca hazırlık gerektiriyordu: Bundy hapishane arkadaşlarından hapishanenin kat planını ve bir demir testere ele geçirdi, hücresinin tavanını kesti ve içine sığabilmek için kilo verdi. Kaçış rotasını birkaç kez denedikten sonra, Bundy 30 Aralık 1977'de cezaevinden kaçtı. Arabalar çaldı, otostop yaptı, uçaklara bindi ve Florida Tallahassee'ye trenle gitti, Florida State Üniversitesi yakınlarında bir oda kiraladı.

Bundy, şehre geldikten sonra kız öğrenci evine sızdı ve dört genç kadına saldırarak ikisini öldürdü. Daha sonra yakındaki bir dairedeki beşinci bir kadına saldırdı. Birkaç hafta sonra, Bundy 12 yaşındaki Kimberly Diane Leach'ı okulunun önünden kaçırdı. Polisler kızın cesedini sonradan bir domuz ahırında buldular. Kızın kaybolmasından bir hafta sonra çalıntı bir araç kullandığı için tutuklandı. Şahitler, onu kız öğrenci evindeki ve Kimberly'nin okulundaki kişi olarak teşhis etti. Onu cinayetlerle ilişkilendirecek fiziksel kanıtlar da vardı. Üç cinayetten dolayı hüküm giyen Bundy, ölüm cezası aldı.

Ölüm hücresindeki son günlerde Bundy şüphelisi olduğu 36 cinayeti itiraf etti ve kendisini yaklaşık 50 cinayetle ilişkilendi­recek olan diğer cinayetlerin ayrıntılarını verdi. Bununla birlikte, mahkeme tarafından atanan bir psikiyatrist kurbanların sayısını yaklaşık 100'e düşürdü ve Bundy'nin kendisi Jr. Ronald Holmes'a 10 eyalette 300 cinayet işlediğini söylemişti. Bundy, idamı birkaç ay ertelendiği takdirde kayıp kadınlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi vermeyi teklif etti ancak Florida Valisi Bob Martinez "katille müzakere" yapmayı kesinlikle reddetti.

24 Ocak 1989 akşamı, 42 yaşındaki Ted Bundy elektrikli sandalyede öldü. Neden bu kadar çok kadını öldürdüğünün cevabı, verdiği son açıklamalardan birinden çıkarılabilir: "Sadece öldürmekten zevk alıyorum. Öldürmek istedim."

3) Zodiac Katili / San Fransisco, California (1968-69)

“Zodiac konuşuyor.”

Temmuz 1969, Michael Mageau için harika bir gece olmalıydı. San Francisco Körfezi üzerinde havai fişekler patlıyordu ve 22 yaşındaki güzel Darlene Ferrin'le randevusu vardı. İkili, bir araç yanlarında durduğu sırada Vallejo'daki Blue Rock Springs'te Darlene'nin arabasında oturuyordu. Sürücü arabadan çıkıp, onların arabasının içine bir meşale fırlattı ve bir tabancayla onlara ateş etmeye başladı. Ferrin öldü ama Mageau kurtuldu. Kısa süre sonra bir adam Vallejo polis departmanına telefon ederek "Bir cinayet bildirmek istiyorum. Columbus Parkway'de 1 mil doğuya giderseniz kahverengi bir arabanın içinde çocukları bulacaksınız. Onlar 9 mm Luger ile vuruldu. Ayrıca o çocukları geçen yıl öldürdüm. Güle güle" diye not bıraktı.

Daha sonraları kendini Zodiac olarak isimlendiren katilden tehdit mesajları gelmeyi sürdürdü.

Zodiac'la kesin olarak bağlantılı olan son cinayet, 11 Ekim 1969'da San Francisco'da meydana geldi. O gece taksici Paul Stine bir yolcu tarafından başından tabancayla vuruldu. Katil, Stine'in gömleğinin kan lekeli kısmını koparıp aldı ve cüzdanını ve anahtarlarını çaldı ve arabayı baştan aşağı temizledi. Üç tanık tarafından görüldü, ancak görünümü ve rengi hakkındaki farklı açıklamalar asla yakalanamamasına neden oldu. Polis taksiden kanlı bir parmak izi ve siyah eldivenler bulmasına rağmen, katilin kimliği belirsiz kaldı. Katil, Chronicle'a iki gün sonra, Stine'nin gömleğinin kanlı parçasıyla bir mektup gönderdi. Mektuplar 1978 yılına kadar devam etti, ancak Zodiac katili asla yakalanamadı. Vahşi cinayetlerini süsleyerek gizemli bir hale sokmaya bayılan Zodiac, 37 kişiyi öldürerek sırra kadem bastı ve asla bulunamadı. Gerçek kimliğini hala kimse bilmiyor. ABD tarihinin en büyük faili meçhul cinayetleri bu davada yer alıyor.

4) Jeffrey Dahmer / Ohio ve Wisconsin (1978-91)

“Hasta, kötü veya her ikisiydim.”

22 Temmuz 1991'de gece yarısından hemen önce, elleri kelepçeli, dağınık bir genç adam iki Milwaukee polis memuruna yaklaştı. Bir manyağın onu alıkoymaya çalıştığını söyledi. Üç adam saldırganın evine doğru yöneldiler. Kapıda kiracı Jeffrey Dahmer tarafından karşılandılar. Dahmer bu durumdan konuşarak sıyrılmaya çalıştı ancak korkunç ölüm kokusu sırrını açığa çıkardı. Dahmer'ın yatak odasında bir polis memuru, parçalanmanın farklı aşamalarında çıplak erkek cesetlerinin polaroid fotoğraflarını buldu. Fotoğraflardaki arka plan aynı odada çekildiklerini gösteriyordu. Dahmer hemen oracıkta tutuklandı. Polis daha soma evini aradı ve kutular, 215 litrelik (57 galonluk) bidon, dondurucu ve insan cesedi parçaları dolu bir buzdolabı buldular. Birkaç boyalı kafatası ve bir insan iskeleti duş başında asılıydı. Polis karakoluna gelindiğinde, Dahmer 17 genç adamın cinayetini ve cesetleriyle nekrofilik ilişkilere girdiğini itiraf etti. Dahmer, kurbanlarının cesetlerinin bazı kısımlarını yiyerek yamyamlığı denediğini de kabul etti.

Dahmer'ın yargılanması 30 Ocak 1992'de başladı. Yargılamanın amacı cezai ehliyetinin olup olmadığını veya eylemlerinden cezai olarak sorumlu olup olmadığını belirlemekti. Her iki tarafın ikna edici görüşlerine rağmen, akıl sağlığı yerinde olduğu ilan edildi. Ve 15 kez ömür boyu hapis cezası aldı. 28 Kasım 1994'te hapishane arkadaşı Christopher Scarver metal bir çubukla döverek öldürdü.

“Fantazilerime göre davrandım ve... her şey ters gitti.”

Jeffrey Dahmer

5) John Edward Robinson / Kansas ve Missouri (1984-99)

“İlanını okudum. Olasılıklar hakkında konuşalım.”

1984'te, 19 yaşındaki Paula Godfrey, Equi-II'nin satış temsilcisi olarak çalışmak üzere bir teklif kabul etti. Şirketin saçları dökülmüş kurucusu John Edward Robinson, Paula'yı San Antonio, Teksas'ta eğitim almak üzere 1 eylülde Godfreys'in evine geldi. İki gün sonra, iddiaya göre Paula'dan, el yazısıyla yazılmış bir mektup ailesine teslim edildi. Güvende olduğunu ifade ediyordu, fakat şüphelenen babası polise başvurdu. Paula'ya ait ikinci bir mektup polis departmanına gelene kadar kayıp kişiler listesine kondu. Bu mektupta artık ailesini görmek istemediğini söylüyordu, mektubun gerçek olduğuna inanan polis davayı düşürdü. Üç kurbanın daha aynı yıl başına aynı olaylar geldi. İnternet üzerinden 8 kadını kandırıp kaçırarak onlara ortadan kaybolma süsü veren katil, 2003 yılına kadar yakalanmamayı başardı. Kurbanlarının birçoğunu online sohbet odaları aracılığıyla bulduğundan, "internet'in ilk seri katili" olarak anılır.

Evet peki tüm bu korkunç hikayelerden sonra sizce gerçek ne? Katil olunur mu yoksa doğulur mu? İnsanlık bu soruya bir gün cevap bulabilecek mi? Umarız bunun için daha fazla cinayete tanık olmak zorunda kalmayız…