Efsun Bilge Bilginer

We <3 Kargala

Türkiye’de şu aralar çokça konuştuğumuz Aftersun filmine ve Aftersun gölgesinde " 2000li yılların Türkiye'sine bir yolculuğa çıkıyoruz bugün. Bu filmi neden bu kadar konuşuyoruz derseniz; bunun sebebi konusunda insanlar resmen ikiye ayrıldı. İzleyenlerden bazıları bu popülerliği; filmin MUBİ’ye gelmesiyle “bakın film Türkiye’de geçiyor” pazarlamasının iyi yapılmasına borçlu olduğunu düşünüyor. Bir kısım ise “film gerçekten çok güzel” o yüzden çok sevdik diyor.

Esasında Aftersun Cannes Film Festivali'ne de damgasını vurdu. “ Britanya  Bağımsız Film Ödülleri’nde 7 kategoride “ en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen, en iyi sinematografi, en iyi kurgu ve en iyi müzik” ödüllerini aldı. IMDb puanı ise 7.8. Haydi o zaman Fethiye’de geçen bu nostaljik baba kız hikayesi "Aftersun" filmine bir bakış atalım.

Ne hissettirdi?

Filmin başında epilepsi hastaları için rahatsız edici görüntüler içerebilir uyarısı vardı. Ama ben bunu  doğal bir uyarı olarak düşünmüştüm. Fakat gerçekte iş başkaydı. Film boyunca her an bir şey olacakmış ve filmin akışı değişecekmiş gibi tetikte izledim. Bunu sağlayan ise birden değişen müzik ve görüntü- ışık oyunlarıydı. Üstüne de diyalogları öyle yerinde kullanmışlar ki filmi adeta diken üstünde izledim. Yani hassas kişiler için zorlayıcı bir film desek yanlış olmaz. Film boyunca kalbim küt küt her an işler kötüye gidecekmiş hissi yakamı bırakmadı. Buna karşın da bir o kadar da sakin baba- kızın eğlenceli tatilini izledim.

Konu Fethiye'ye nasıl geldi?

Filmde 2000li yılların başında İngiltere’den Muğla Fethiye’ye tatile gelen baba ve kızın tatilini ve bu tatil çerçevesinde birbirleriyle ilişkisini izliyoruz. Babasıyla yakın ilişkisi olanların kendinden bir şeyler bulduğu, olmayanların ise pek de içselleştirmeden izleyeceği bir film bana göre. Bununla beraber filmde ara ara zaman değişiyor ve gelecekte; “Sophie” nin bu tatili hatırladığı bir geceyi izliyoruz. Film boyunca içinizi bir hüzün kaplıyor. Tam olarak nedenini açıklamak zor.

Türkiye'de tanınmayan kadro

Yönetmen ve Senarist Charlotte Wells’in uzun metraj ilk filmi Aftersun “otobiyografik” bir senaryo. Filmde baba rolünü başarılı yapımlarda ismi anılan Paul Mescal oynuyor.Kızı rolünü ise Frankie Corio oynuyor. Onu izlerken geleceğin Natalie Portman’ı olabilir gibi düşündüm. Oldukça başarılı buldum. Bu arada Paul Mescal “çekimler boyunca Fethiye’de kimse beni tanımadı” demiş. Duruma biraz içerlemiş sanırım. Arkadaşlar bu ayıp hepimizin. Neyse ki filmi Türkiye'de izlemeyen çok az kişi kaldı artık onu tanımayan kalmayacak.

Nasıl bir Türkiye izliyoruz?

Filmde 2000li yılların  “şantiye”ye dönen Türkiye’sini izliyoruz. Otellerin açık büfe, her şey dahil konseptine yeni yeni geçtiğini gördüğümüz sahneler var. Hatta filmde de “otel değil şantiye sanki” gibi bir replik var. Filmin ilk sahnelerinde resepsiyondaki duvarda asılı Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafı ve çinili tabaklar hemen göze çarpıyor. Bunun dışında Türkiye’de tatil yaptıklarını anlayabileceğimiz 3-5 ayrıntıdan fazlası yok.Türk hamamı, nargile, köfte kokoreç minibüsü, “teşekkür ederim” replikleri… Bir de havuz kenarına duvarda asılı İngiltere bayrağının yanından  ucundan gösterdikleri kırmızı Türk bayrağı…. Hoş filmde zaten Fethiye bir fon görevi görüyor. Fakat nostaljik baba kız anılarının yanında bizim için  “henüz sıfırların atılmadığı Eski Türkiye” hissini de yaşamak mümkün.

Türk Halısı

Türk Halısı’nın filmde farklı bir anlamı vardı. Column(baba) ve Sophie(kızı) bir Türk halıcısındalar. Yerde geleneksel motifli bir Türk halısı serili. Çok beğendikleri belli.  Baba  “ her halının bir hikayesi olduğunu" söylüyor. Filmde babanın durumunu ve melankolisini en net anladığımız sahne burasıydı. Filmin de en beğendiğim sahnesiydi. Bu arada “Candan Erçetin’in Gamsız Hayat şarkısını da filmden sonra tekrar tekrar dinlemek isteyeceksiniz.Son olarak filmin en çok sevdiğim repliği de ekliyorum aşağıya. Okuduğunuz için teşekkürler.

"Aynı gökyüzü altında olmamız çok güzel. Mesela bazen gökyüzüne bakıyorum ve eğer güneşi görüyorsam bu ikimizin güneşi gördüğü anlamına geliyor. Yan yana olamasak da aslında hep beraberiz."