Efsun Bilge Bilginer

We <3 Kargala

Bu yazıyla sizi zamanların birbirine girdiği bir dünyanın ortasına düşüreceğim. Tıpkı Ara Güler’in 1958 yılında Afrodisias kentine düştüğü gibi. Hazırsanız Aydın’a doğru yola çıkıyoruz.

Dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri olan Ara Güler Aydın’da Fransızların yaptığı Kemer Barajı’nın fotoğraflarını çekmek için İstanbul’dan yola çıktı. Ne yaptıysa da o gün güneş batmadan istediği gibi fotoğraflar çekemedi. Gün battığında çekim bitmiş fakat ortalık da zifiri karanlık olmuştu. Yanında ona rehberlik eden şoför geldiğine bin pişman söylenip duruyordu. Şimdi nasıl geri döneceklerdi?

Ara Güler Afrodisias'ta

Yollarını kaybetmişlerdi. Sabahlamak için en yakın köye direksiyonu çevirdiler. Tesadüf bu ya o köy elektriğin bile uğramadığı Geyre idi. Kahveye girdiler. Durumu anlatırlarken Ara Güler’in gözüne masa çarptı. Yanlış mı görmüştü yoksa gerçekten bir Roma sütununun başını masa mı yapmışlardı? Gözlerini yavaşça gaz lambasıyla aydınlanan odada gezdirdi. O uzun Roma sütunlarını kahvenin çatısına sabitleyip kolon olarak mı kullanmışlardı? O gece heyecanla uyuyan Ara Güler sabahın ilk ışıklarıyla  kamerasını kaptığı gibi  köyü dolaşmaya başladı. Sabah durumu iyice anladı -koca bir tarihin içine- antik kentin üzerinde bir köy kurulmuştu!

Köyün kahvesinde oturan köylüler

Devşirmede başka bir boyut

Usta fotoğrafçı köylülerin Roma taşlarının üstünde pişpirik oynadıklarını, çamaşır dövdüklerini; hipodromun kral tahtını köyün ortasına getirip bank olarak kullandıklarını, lahitleri delip şıra yapmak için kullandıklarını hatta evlerinin çatılarını sağlamlaştırmak için kolon olarak sütunları kullandıklarını görüyor. Yaşadığı şoku düşünebiliyor musunuz? Kaç kişi hayatında daha önce böyle enteresan bir olaya şahitlik etmiştir ki?

Afrodisias

Neyse daha fazla şoförü kızdırmadan çektiği fotoğraflarla yola çıkıyor Ara Güler. İstanbul’a döndüğünde heyecanla fotoğrafları çevresindekilere gösteriyor ki bu kişilerin içinde  Şevket Rado, Sabahattin Eyüboğlu gibi isimler de var. Fakat maalesef heyecanını paylaşan biri bulamıyor çevresinde. O zamanlar dergiler daha çok sinema artistlerinin fotoğraflarını yayınlamakla meşgul; entelektüel bir basın yok.

Gevur basınca kıymetli oldu

Bunun üzerine usta  pes etmiyor ve İngilizce bir metin hazırlatıyor eşine, fotoğraflarla birlikte doğru İngiltere’nin en büyük mimari dergisi Architectural Review’e yolluyor. Amacına ulaşıyor ve dergide 4 sayfa ayırıyorlar yazıya. Daha sonra ABD’nin en büyük dergilerinden biri olan Horizon’dan bir talep geliyor gene fotoğraflara ve yazıya 10 sayfa yer veriyorlar. Tabi UNESCO işe el koyuyor ve antik kentin çığlığı tüm dünyada duyuluyor. Sonuç olarak Türk Arkeolog Prof. Dr. Kenan Erim kazı izinlerini alıyor ve New York Üniversitesi koordinesinde kazılara başlıyorlar. Ara Güler "Gevur basınca kıymetli oldu tabii " diye anlatıyor o günleri.

Afrodisias'ın Tarihi

Kent aslında 19. yüzyıldan beri bilinse de çalışmalar sürdürülmemiş ve unutulup gitmişti. Esasında Ara Güler burayı keşfeden değil de tekrar dünyaya tanıtan kişi oldu. Tarihi M.Ö 5. yüzyıla kadar dayanan kent Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir üne kavuştu; başta heykelcilik olmak üzere dönemin en ünlü sanat merkezlerinden biriydi. En ünlü heykeltıraşlar bu kentte yetişti. Aynı zamanda Güzellik Tanrıçası Afrodit’e adanan en ünlü Antik Yunan Kentiydi. Afrodit Tapınağı ve Afrodit adına yapılan törenlerle de ün saldı. Efes kadar geniş bir alana sahip olması ve savaşlarla tahrip olmadığı için günümüze kadar korunmuş bir şekilde gelmesi önemini daha da artırıyor. Burası 2017 yılından itibaren UNESCO Dünya Miraslar Listesi'nde yer alıyor.

Geyreliler

Geyre Köylülerine ne oldu?

Köy depremlerle boşalmaya başlamışken kazı çalışmalarının başlamasıyla tamamen taşındı. Fakat taşınırken de maalesef köyün camisi zarar gördü ve el yazması duvar süsleri ve desenler yok oldu. Ara Güler bu konudaki üzüntüsünü hep dile getirdi. Bunun dışında köylülerin Geyre'nin de tanınırlığı arttığı için bu durumdan rahatsız olmadıkları biliniyor. Şu an burası Afrodisias Ören Yeri olarak ziyaret edilebiliyor. Düşünüyorum da keşke kent köylülerin kullandığı şekilde kalsaydı da biz o hallerini de görebilseydik. Belki romantik bir bakış açısı; sadece Ara Güler'in fotoğraflarında görebildiğimiz iç içe geçmiş tarihimizi canlı canlı da görebilseydik daha da etkileyici olmaz mıydı?