Açıklaması zor olan garip kaybolma vakaları insanların ve kamuoyunun ilgisini daima cezbetmiştir. Durup dururken öylece yok olamazsınız. Özellikle devasa bir Boeing 777 iseniz... Bu uçuş gerçekten büyük bir gizem. Üzerinden tam 9 yıl geçmesine rağmen hakkında hala yazılıp çiziliyor ve yeni senaryolar üretiliyor. Tarih boyunca birçok trajedik kaybolma vakası yaşadık. Kaybolan insanlar, nesneler veya araçlar ebediyen yok oldular. Ancak dijital çağda günümüzün yeni teknolojik gelişmeleriyle acaba bu esrarengiz vakalar aydınlatılabilecek mi? Bilimsel veriler ışığında kaybolmalarının asıl sebepleri incelemelerle ortaya çıkarılabilecek mi? Gelin hep beraber kronolojik olarak Malezya Hava Yolları’nın MH370 sefer sayılı ticari yolcu uçağının hikayesine yakından göz atalım.
Bir uçak durup dururken neden kaybolur?
Bir uçak eğer kayboluyorsa bunun farklı sebepleri olabilir. Pilotaj hatası, mekanik arızalar veya hava şartları gibi çevresel durumlar bunda etkili olabilir. Ancak gelin görün ki MH370’te bu sebeplerin hiçbiri yoktu.
8 Mart 2014 gece yarısı
Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’dan havalanıp Çin’in başkenti Pekin’e uçacak olan Malezya Hava Yolları’na ait bir Boeing 777 her zamanki rutin uçuşlarından birini yapmaya hazırlanıyordu. 227 yolcu güvenlik ve pasaport kontrollerinden geçip uçaktaki yerlerini almıştı. Bununla beraber 12 mürettebat da hazırdı. Uçağın kaptan pilotu 30 yılı aşkındır bu şirkete hizmet veren deneyimli pilot Zaharie Ahmad Shah’tı. Ona yardımcı pilot olarak 3000 saatlik uçuş deneyimiyle Farık Abdulhamid eşlik ediyordu.
Uçak gayet olağan bir şekilde hava trafik kontrol kulesiyle iletişimlerini kurarak 32 sağ piste yöneldi. Kalkış için izin alarak saat 00.40 civarı havalimanından ayrıldı. Pekin Uluslararası Havalimanı’na olacak uçuş yaklaşık olarak 5.5 saat sürecekti. Uçak gayet normal bir şekilde havalandıktan sonra 40 dakika boyunca yarımadanın kuzeydoğusu yönünde rotasında ilerledi. Bu süre zarfında hava trafik kontrol ile iletişim sürüyordu. Kuala Lumpur kontrol kulesinin Vietnam hava sahasına kadar radar yetkisi vardı. Saatler 01.20’yi gösterdiğinde kule görevlileri ve kaptan pilot arasında son bir konuşma geçti. Karşılıklı olarak iyi geceler dilediler ve ardından kuleyle olan bütün irtibat yok oldu. MH370 öylece ortadan kaybolmuştu.
Daha önce böyle bir şeye hiç rastlanılmamıştı bu alışılmadık bir durumdu. Komple teorisyenleri uçağın kaybolmasıyla alakalı sonralardan birçok ilginç teori ileri sürdü. Kaçırılıp Kuzey Kore’ye götürüldüğü, gizli bir askeri silahla vurulduğu ya da uzakta bir çöldeki askeri tesiste saklandığı gibi.

9 Mart 2014
Uçaktan haber alınamamasının üzerinden daha 12 saat geçmeden çok uluslu bir arama operasyonu başladı. Bu çalışmalara toplamda 64 gemi ve 69 uçak katılmıştı. Güney Çin Denizi'ni boydan boya taradılar. Eğer MH370 tüm hızıyla suya çakıldıysa milyonlarca küçük parçaya bölünmüş olmalıydı. Ve bu parçaların birçoğu yüzeyde kalacak bir kısmı da akıntılarla sürüklenerek kıyılara vuracaktı. Ancak hiçbir şey bulunamadı. Yaklaşık 222.000 kilometrekarelik deniz yüzeyi'ni aradılar. Aramalarda uçağa dair en ufak bir ize dahi rastlanılmadı. Uçağın rotası ve en son sinyal alındığı bilinen konuma göre aramalar yoğunlaştı. Sonradan fark edilecekti ki bu bir hataydı.
Uzun menzilli seyahatlerin gerçek atası: B777
Boeing 777 şimdiye kadar geliştirilmiş en güçlü yolcu jetlerindendir. Muazzam bir güvenlik kaydına da sahiptir. Bu uçak çift motorlu ve koridorlu aynı zamanda geniş gövdelidir. Çoğu havacılık firmasının uzun menzilli rotalarında sıkça tercih ettiği bir modeldir. 1200 civarında uçakta bulunan fiber optik elektronik ağlı dijital uçuş kumanda sistemi teknolojisine de sahiptir. Uçaklar havadayken her hareketleri radarlar tarafından kontrol edilmektedir. Hava trafik kontrol kuleleri uçakların irtifa ve hızlarını ölçerek kayıt tutar. Uçaklardan sürekli olarak yayılan sinyalleri toplarlar. Uluslararası uçuşlarda bir uçak mevcut ülkenin hava sahasını terk eder. Bir süre boyunca radarsız bir alanda uçar. Ardından başka bir radarda tekrar ortaya çıkar. Bu oldukça olağan bir durumdur. Ancak bu uçuşta anormal olan şey MH370’in farklı bir radarda asla ortaya çıkamamış olması.
Uçaklarda "transponder" adı verilen radar sorgulamasına cevap vermek için tasarlanmış bir sinyal alıcı bulunur. Bu cihaz radardan gelen sinyallere cevap verir ve eğer çalışmazsa uçak "hayalet uçak" haline gelir. Bu cihazlar oldukça sağlam ve güvenilir tasarlanmıştırlar. Daha önce herhangi bir kazaya rastlanılmamıştır. Buna kimin sebep olduğu başlıca sorulan sorulardan biriydi.
Uçağın kayboluşunun ardından resmî kurumlarca yapılan detaylı incelemeler sonucu bazı bilgiler ortaya çıktı. Yolcu ve kargo kayıtlarına bakıldığında uçakta İran uyruklu 2 göçmen tespit ettiler. Bu kişiler sahte pasaportla seyahat ediyorlardı. Aynı zamanda uçağın kargo bölümüne de baktılar. Hububat, yaş meyve-sebze, elektronik eşyalar, çeşitli ticari kargolar ve yüksek miktarda lityum iyon pillere rastladılar. Malezya Hava Yolları düzenli olarak Çin’e lityum iyon pil sevkiyatı gerçekleştiriyordu. 2014 yılının ilk aylarında toplamda 99 sevkiyat yapmıştı.
Hafif yüksek enerjilidirler. Akıllı telefonlardan oyun konsollarına kadar birçok elektronik cihazda tercih edilen bu piller aynı zamanda patlayıcıdırlar. Eğer uçağın kargo bölümünde bir yangın meydana gelmesi söz konusuysa uçak havada 20 dk içinde tamamen yanarak kül olacak demektir.

Tüm bu esrarengiz olaylara küçücük piller mi neden olmuştu?
21. yüzyılın en büyük gizemini bir yangın açıklayabilir miydi? Ortada hiçbir delil yokken bir gizemi nasıl çözersiniz? Kargoda taşınan 225 kilogramlık lityum iyon pilleri, 90 santigrat dereceyi aşan sıcaklık durumlarında içlerinde bir kimyasal reaksiyon meydana getirerek genleşir ve patlar. Açığa çıkan duman, zehirli olan florin gazını içerir. Tepkimeler zincirleme olarak gerçekleşir ve her pil komşu pile ısıyı aktararak devasa boyutta bir felakete yol açar. MH370’te taşınan bu piller uçuştan yalnızca 24 saat önce üretim bandından çıktı. Eğer içlerinden biri hatalı veya kusurluysa bu durum uçağın kaybolmasındaki olası senaryolarından biri haline gelebilir. Mantıklı bir seçenek. Böyle bir yangın, havacılık felaketi için mükemmel bir ortam yaratıyor.
11 Mart 2014
Uçağın kayboluşunun ardından 3 gün geçmişti ki yeni kayıtlar ortaya çıktı. Malezya Hava Kuvvetleri’ne ait askeri radar kayıt sistemleri uçağın mevcut rotasından saptığını göstermektedir. Bu durum hiç normal değil. Birisi uçağı kontrol ediyor bunda şüphe yok, dolayısıyla yangın ihtimalinin üzerine gölge düşüyor. Uçak kasten mi yoksa zorla mı rotadan saptı bilinmiyor. Radar verilerine göre uçak kuzeydoğu yönündeki Pekin’e değil, geri dönerek Malezya Yarımadası’na doğru uçuyor ve Andaman Denizi üzerinden kuzeybatıya yönelerek Tayland Sahili’nin 150 km uzağında saatler 02.22’yi gösteriyorken menzilden çıkarak radardan kayboluyor. Hint Okyanusu’na yönelen uçağı radarla takip etmek imkansızdır ve bir daha haber alınamaz. Böylece bu keşif her şeyi değiştirir. Uçağı en başından beri Güney Çin Denizi’nde arayan araştırmacılar hata yapmaktaydı. Uçağın batıya yönelip okyanusun açıklarına doğru bir miktar uçtuğu ortaya çıkınca arama çalışmaları tümüyle yön değiştirir.

Arama çalışmaları genişletiliyor
Bu kapsamda uçak artık Bengal Körfezi’nden başlayarak Hindistan kıyılarına kadar olan yaklaşık 5 milyon kilometrekarelik alanda aranmaya başlar. 6 gün geçer ve enkazı bulma çalışmaları için milyonlarca dolar harcamalarına rağmen araştırmacılar hala en ufak bir işaret dahi bulamazlar. Kıyı şeridinde de su yüzeyinde de düştüğüne inanılan uçaktan küçük bir parça bile bulunamaz. Komplo teorisyenleri için ne kadar uygun bir ortam öyle değil mi? Medyada birçok spekülatif haber çıkmaya devam eder, hatta uçağı uzaylıların kaçırdığını veya hepimizin yakinen tanıdığı bir zamanların efsanesi Lost dizisinin gerçek olduğunu bile düşünenler vardır.
Her ne olmuşsa bulunması gereken cevaplar ortada. Sorulan sorularsa; uçak neden aniden yönünü değiştiriyor, kaçırıldı mı, çalınmış pasaportla seyahat eden şüpheli durumdaki 2 şahsın amacı neydi? Biri veya birileri uçağın denize çakılmasına ve yüzlerce masum insanın ölümüne sebep oldu, bu kasıtlı bir cinayet miydi?
İnsanlık tarihindeki en güvenli ulaşım sistemini yarattık ancak hala gizemlerini çözemiyoruz, ne kadar ironik! 5 milyon kilometrekarelik devasa okyanus yüzeyi taranmasına rağmen bir şey bulunamadı. Onca çabayı, zamanı ve emeği boşa harcadılar.
Uçağın otopilotla uçtuğu ihtimali üzerinde durdular ama yine de rotadaki değişiklikler dışarıdan bir pilot tarafından manuel olarak girilmeliydi otopilot kendi kafasına göre rotada sapmalara sebep olamazdı. Pilot kendisi mi değiştirmişti yoksa dışarıdan bir zorlama ile mi gerçekleşti?
Terörist saldırı mı?
Tarihteki örneklerine bakacak olursak hava korsanları 1996 senesinde Etiyopya Hava Yolları’na ait bir yolcu uçağını kaçırdılar ve yakıtı tükenene kadar uçurdular. Yakıt bitinceyse uçak düştü ve 125 kişinin ölümüne yol açtı. MH370 de saldırıya uğramış olabilirdi. Belki de tıpkı 11 Eylül olaylarındaki gibi bu uçağın da transponder sistemlerini devre dışı bıraktılar.
2014 yılından beri terörizm Malezya’da ciddi bir tehdit oluşturuyor ve ABD tarafından kırmızı renkli ülkeler listesinde yer alıyor. Militan gruplar aktif durumdalar. İnterpol’ün ortaya çıkardığı bu sahte pasaportlu iki kişi terörist olabilirdi. Transponder’ı kapamak çok kolay bir iş. Yalnızca açma-kapama tuşuna basmak yeterli. Ayrıca ticari uçaklarda potansiyel olarak savunmasız durumda olan "Acars" sistemleri de mevcut. Bu sistem uçak haberleşme, yer bildirme ve raporlama sistemidir. Kısaca kule ve uçak arasındaki bağlantı sistemidir diyebiliriz. Konumu yönetir ve uçuş performansını iletir.
Son rapor kuleye saat 01.07’de gelmişti ve bir sonraki saat 01.37’de gelmeliydi ancak hiçbir zaman gelmedi. Transponder ve Acars’a ne olduysa bunu birinin yaptığı kesin! Kaçırılma ihtimali üzerinde durulduğunda uçaktan herhangi bir talep ya da isteğin gelmemesi normal kaçırılma vakalarındaki kalıplarla uyuşmuyor dolayısıyla bu da zayıf bir olasılık halinde kaldı. 2 İranlı şahsın Avrupa’ya para kazanmaya giden göçmenler olduğunun anlaşılması da çok uzun sürmemişti zaten. Diğer yolcular arasında da yapılan araştırmalarda herhangi bir potansiyel saldırgan izine rastlanılmadı. Belki de MH370 görünmeyen bir tehditle karşı karşıya kalmıştı. Siber saldırılar gibi…
24 Mart 2014
26 ülkeden gelen gemi ve uçakları içeren tarihin en büyük çok uluslu arama operasyonları hala devam etmekteydi. Kayıptan 16 gün sonra yeni bilgilere eriştiler. Uçak hareketlerini izleyen bir uyduya, MH370 kaybolduktan sonra saatte bir kez sinyal göndermeye devam etmiş. Ve bu sinyalleri sabaha kadar 7 kez göndermiş. Bu da uçağın yaklaşık 9 saate yakın uçtuğunu gösteriyor. Yay şeklinde bir rotayla Orta Asya’ya doğru mu yoksa Avustralya açıklarına doğru mu uçtuğu araştırılmaya başlandı. Uçağın Rusya tarafından kaçırılıp Kazakistan’daki bir uzay üssüne götürüldüğü iddiaları da var. Ancak uçakta kim bu kadar önem arz ediyordu? Yolcuların tümü normal insanlardı. Yoksa uçak paralel evrene mi geçmişti ya da astral boyutta kozmik bir seyahat mi söz konusuydu? Tüm bunlar komplo teorisyenlerinin internette uydurduğu yalanlardan ibaretti ve inanılmaz bilgi kirliliği hakimdi. Tüm havacılık camiası gözlerini bu vakaya çevirmiş gelişmeleri takip ediyordu.

Siber saldırı ihtimali
Ancak araştırmacılar siber saldırı ihtimaline geri döndü. Uçaklar kanatlı bilgisayarlardır ve bu durum onları her türlü saldırıya açık hale getirir. Herhangi bir yolcunun bilgisayar sistemine sızıp kokpitteki uygulamaları kontrol altına almış olma ihtimali de var. Özellikle eğlence sistemi bulunan uçaklarda koltukların altlarında küçük bir kutu yer alır. Eğer uygun bir bağlantıya sahipseniz bir diz üstü bilgisayar ve kabloyla içeri sızabilir yakıt yönetim, motor, kalkış sistemi gibi sistemleri hackleyebilirsiniz.
Siber saldırı ihtimali akıllara ABD’nin Hint Okyanusu’ndaki tek askeri üssü olan Diego Garcia Adası’na uçağı düşürüp 11 Eylül benzeri bir saldırı yapılma durumunu da getirdi. Özellikle Maldivler’de o gece beklenmedik bir şekilde alçaktan uçan bir uçak gördüklerini ifade eden 6 görgü tanığının daha uçağın kaybolmasından haberleri olmadan yerel yetkililere ihbarda bulunmaları bu olasılığı daha da güçlendiriyor.
Maldivler Hava Trafik Kontrol’ün ifadelerine göre normal şartlarda o bölgede bir uçağın olma ihtimali yok. Çünkü herhangi bir uçuş güzergahı üzerinde değil ve yakınlarda herhangi bir havalimanı da bulunmuyor. Ayrıca hayalet bir uçak ABD üssüne bu şekilde rahatça uçamaz, o gece zaten neden hiçbir askeri hava kuvvetinin kayıp vakasından sonra gökyüzüne jet gönderip uçağı kontrol etmediği akıllardaki bir muamma. Tüm dünyanın gözleri önünde kamuoyundan ne saklanıyor?
İlerleyen haftalar
Ekip, radara giden 7 sinyal üzerinden uçağın yay şeklindeki rotasında hangi yöne doğru gittiğini belirledi. Uçak son uydu sinyalini sabah saat 09.19’da gönderiyor ve konum bilgileri Batı Avustralya Sahili’ne 3200 km uzaklıkta bilinmeyen bir yerde bitiyordu. Yani rota değiştikten sonra güneye ilerlemişti. Bu da buralarda bir yerde yakıtının tükenmesi ve okyanusa çakılması demekti.
16 ay sonra
Okyanus akıntıları Avustralya kıyılarından Madagaskar’a uçağa ait olduğu tahmin edilen 30 kadar irili ufaklı enkaz parçasını sürüklemişti. Bu keşif bir nebze de olsa uçakta bulunan yolcuların yakınlarının yaşadığı bilinmezlik ve acıyı dindirmişti. Ancak sevdiklerinin cesetlerinin bile bulunamamış olması, onlar için cenaze töreni düzenleyememiş olmaları büyük bir dramdı. Hala geri döneceklerine inanacak kadar umutlu olanlar da vardı aralarında. Ve arama çalışmalarında yetkilileri yeterince hassasiyet göstermedikleri konusunda eleştiriyorlardı. Uçaktan alınan son sinyaldeki konuma 5000 km uzaktaki bir adada uçağın kanadında yer alan "flaperon" adlı parçayı buldular ve araştırmacılar bu parçanın kesin olarak uçağa ait olduğunu teyit etti.

Flapler uçak kalkış ve iniş yaparken aşağı yukarı hareket ederek onların havalanmasına veya yavaşlamasına yardımcı olan aksamlardır. Bu parça incelendiğinde uçağın iniş pozisyonunda olduğunu keşfettiler. Yani okyanusa çakılmamış, okyanusa inmişti. Tıpkı 2009 senesinde Hudson Nehri’ne iniş yapan ve kimsenin burnunun dahi kanamadığı US Airways’in Airbus A320’sinde olduğu gibi. Yani iniş bilinçli gerçekleşti. Ama kim tarafından?
İntihar mı yoksa cinayet mi?
Bu yeni bulgular 53 yaşındaki kaptan pilotu şüpheli durumuna düşürdü. Evli ve 3 çocuğu bulunan kaptan pilotumuz havacılığa tutkuyla bağlı ve herhangi bilinen bir psikolojik sorunu olmayan kendi halinde bir adamdı. Ancak biliyoruz ki bu iş çok stresli ve pilotların üzerinde muazzam bir baskı var. Sürekli evden uzak olmak ve uçmak oldukça gerici ve yorucu. Son 25 yılda 3 pilot intihara kalkıştı ve uçaklarını yere çaktı. Endişe verici bir diğer bulgu kaptan pilotun evindeki uçuş simülatörü incelendiğinde ortaya çıktı. Pilotun uçuştan 1 ay önce gerçekleştirdiği bir simülatörde tıpkı MH370’in çizdiği bir rotayı takip eden ve açık denizde kaybolan bir uçuş ortaya çıktı. Bu durum giderek şüpheli bir hal alsa da kapsamlı çalışmalar pilotun intihara meyilli biri olmadığını ve bu şüphelerin ona haksızlık yapmak olduğunu ortaya çıkardı. Olay intihar değil kitlesel bir cinayetti.
3 yıl sonra
Ocak 2017’ye gelindiğinde ekipler, resmi olarak yapılan enkaz arama çalışmalarına son verdiler. Gelinen noktada uçağa ait olduğu kesinleştirilen sadece 3 parça buldular. Uçağa ve içerisindeki 239 kişiye ne oldu? O gece uçakta olanlar neler yaşadı? Asla bilemeyeceğiz. Mürettebatı devre dışı bırakan tanımlanamayan bir kokpit yangını mı? Bir bilgisayar korsanının işi mi? Kasıtlı bir cinayet mi? İnsanlık tüm bu sorulara ileride bir zamanda cevap bulacak mı? Aradan geçen 9 yılda elimizdeki tek şey daha fazla soru. Yanıtları hepimiz hak ediyoruz ve devasa bir uçağın öylece kaybolup gitmesine izin veremeyiz. Bakalım 21. yüzyılın bu en büyük havacılık gizemi bir gün çözülebilecek mi?