Elif İpek Sıkıcı

We <3 Kargala

Mahallede tek bakkalın, ekranda tek kanalın, sofrada tek çeşit yemeğin olduğu zamanlarda çocukluğunu yaşayıp günümüzde yetişkinlik yıllarını süren benim de içinde olduğum nesil için ciddi bir sorun “en” sorunu.

Seçeneklerin olması hayatımızı kolaylaştırıyor birilerinin tekelinden çıkmak bizi daha özgür kılıyor gibi gelse de durumun başka bir yönü getirisinden daha çok götürüyor bence.

Neden mi böyle hissediyorum? Hepimiz her gün şu gibi cümlelere maruz kalıp duygusal yükler yükleniyoruz. Karşımızdakinin ya da ekranda gördüğümüz kişinin okuduğu kitap en iyisi, gittiği yer en güzeli, çocuğunu gönderdiği okul en iyisi, seçtiği kıyafet en havalısı, yediği yemek en sağlıklısı ya da en lezzetlisi… liste böyle uzayıp gidiyor.

MFÖ şarkısındaki gibi insanın içinden:

“Peki peki anladık

Her şeyden sen anlarsın

Her şeyi sen bilirsin

Sen neymişsin be abi ah ah” diyesi geliyor.

Görmek ve göstermek insan-insan ilişkisinin en baskın eylemi haline geldi. Bizzat göstermenin ve yapılan en doğru tercihin anlatımının sohbet konularının merkezinde oluşu sizin de iki cümle edebilmek için malzeme toplamanıza sebep oluyor. Tabii o zaman tuzağa çekildiğinizi fark etmeden içine düşüyorsunuz esaretin. Çocuğuma en sağlıklı öğünü hazırlayayım, en rahat ayakkabıyı alayım, en konforlu çanta ile okula gitsin, misafire en şık masayı ben kurayım, en havalı duran gözlüğü takayım, ortamdaki en saygın ben olayım... Hatta saygın bilge kişi imajını yaratmak için her yere uyacak birkaç hayat mottom olsun. Muhattabımın bunu duymaya ihtiyacı var mı ya da umurunda mı demeden ona hayat dersi vereyim. İnsan sormadan edemiyor? "Herkesin bu kadar mükemmel benim bu kadar eksik olduğum bir dünyada neden işler yoluna girmiyor." Bir ben mi tökezliyorum? Yanlış şeyler seçiyorum ya da tercihler arasında kaybolmaktansa tamam bugün de böyle olsun deyip basitleşme ihtiyacı duyuyorum. Hele bir de anne baba iseniz yandınız. "Kendimi geçiyorum çocuğum için en iyiyi istemek hakkım" cümlesi çok normal geliyor kulağa ama bunu söylerken bile üzerimize aldığımız yükün boyutu bizi aşıyor ve bu yükün bizi gerçeklikten kopardığını düşünüyorum.  Paronayaya, haddinden fazla endişeye, verebileceğimizin çok üstündeki için çabaya, kıyaslama yapmaya, olmadığında hayal kırıklığına ve yetersiz hissetmeye giden süreçte başkasının enlerinin esiri olmak ruhu yıpratıyor. Hayat böyle bir şey değil aslında. Biz insanlar çoğu zaman eksiğiz, yetersiziz. Hayat kendi kusurlarının farkında olmak onlarla yüzleşebilme yolunda defalarca adım atmak, başa dönmek tekrar denemek demek. Dönüp kendime bakıyorum. Zorlanıyorum ve hayatımdaki insanların hiçbirine bir şeyin enini verebildiğimi de sanmıyorum. Sonu yok çünkü. Kişisel olarak yıkılanı düzeltmek, bozulanı onarmak, yardım isteyene el vermek, tuttuğum yolda evladıma örnek olmaktan başka ne verebilirim?

İnsan sevemeyen neslin insanlık diye bir kavram ürettikten sonra kendi egosunun tutsağı olduğu bir çağdayız. Kabul edelim en iyinin peşinde harcadığımız zaman hayatı ıskalamamıza sebep oluyor.

Saygılarımla

Elif İpek Sıkıcı